28 Ekim 2011 Cuma

VAN’DA KAR SUYUNDAN BİR ÇEŞME

Gökyüzü, bir gökyüzü mavi: Gerisi Van kalesi

Dayamış başını Van gölünün omuzuna
bir yanı Kaya Çelebi camisi, aklın hayalin durur
bir yanı çatak, jirki
Selçuklu erenlerin ervah-ı âlem mescidi
herki ve mamhoran kilimi
nice acılara atılmış ilmiği
nice sevinçlere rahm-ı maderden
Van kalesi
kaldı mı artık anlatan ol hikâyetin
bir top bulut olup uçaydım burcundan
alnının al akıtmasından öptüğüm akşam

Gökyüzü, bir gökyüzü mavi: Gerisi kırık anılar mahzeni

Çay içiyorum iskelede, gün devrildi
Kuzgunsekmez’in kolları arasında
iki asker, ne kaldı şurada tezkereye
bilekleri kelepçeli bir serçe
kaçağa düşmüş gençliğim
çıkınında sac kavurma, uzun ekmek, yoğurt
bir de mavi gökyüzü
durup durur avuçlarının ortasında Akdamar adası
nice gurbetlere yazılmışlığın adası
yol kavşaklarında çözülmüşlüğün adası
kim mi anlatır meramın sular kararınca
gözlerinin ince karasından öptüğüm akşam

Senin adresin: Tanrı Haldi’nin kudreti sayesinde
Argisti’nin oğlu
Sardur bu mahzeni doldurdu.
İçinde 5800 ölçek zahire var.
Benimki: Kanadı kırık bir rüzgâr
kapıları kilitli bir han
buğday ve incir, kan her zaman
yüzümde yalnız kendi şavkına düşen
bir beyaz ay, bembeyaz anılar
Yol boyu kar suyundan bir çeşme işareti

Gökyüzü, bir gökyüzü mavi: Gerisi durmuş bir güneş saati

Çözüyor kelepçesini serçenin, gün devrildi
Van gölünün öte yanı Muş yol ayrımı
çıkınını topluyor askerler
resmine bakıyorum sana yakışan özlemin
çay tazeleniyor
artık ne kaçağa yazılmak ne kan davası
yağmur damlası, sessizliğin bereketi
topladım dengimi Van’dan gidiyorum
ayrılığın geçit vermez sesini öptüğüm akşam

Van. 29 Eylül 1983. Saat 17.45. Nuh otelin
dağlara bakan penceresi önünde durdum ve düşündüm
şu an burnunun ucundan öpmek istediğimi düşündüm
ol hikâyetini düşündüm bir mavi gökyüzünün
kaçaklarda sürünen gençliğini su kırağında açan gelinciklerin
telli duvaklı mahpus damlarını

Gidiyorum işte yol boyu kar suyundan bir akşam
içimde dağların gölgesi ve özlemişliğim seni

Sevmişliğim seni

***

Bir kenti güzel, değerli, yaşanılır kılan tarih, doğa ve insan hazinesi değil midir? Van da bütün bu özellikleri bağrında barındıran bir hazine… Bu hazine, şimdi “deprem” felaketinin yağması altında… Fakat kısa süre içinde bu felaketin üstesinden gelmesini bilecektir. Çünkü tarih, doğa ve insan gücü olarak değerinin farkındadır. Van’a birkaç kez misafir oldum, yukarıdaki şiiri, içindeki tarihten de belli, tam 28 yıl önce orada yazdım. Biliyorum ki, Anadolu toprağında bir evim, bir sıcak yuvam da Van’da bulunmakta… Canlarını yitiren arkadaşlarıma sabırlar diliyor, yakın bir gelecekte bir daha tarihi, doğası ve insanıyla kucaklaşacağımı umuyorum.

ŞAİRİN NOT DEFTERİ

* TUİK’in 2010 yılı verilerine göre 14 Doğu Anadolu bölgesi ilinden İstanbul doğumlu 2.371.086 kişi ikamet etmektedir. Bunun İstanbul nüfusuna oranı yüzde 18.35. Hakkâri 6.919 İstanbul doğumlu ile son sırada, Malatya 358.518 kişiyle ilk sırada yer almaktadır. İstanbul doğumlu Vanlılar ise 123.680. Doğu Anadolu bölgesinin 14 ilinden İstanbul doğumluların toplamı da 2.371.086 kişiye ulaşmakta. (Doç.Dr.Yüksel Demirkaya; Sayılarla İstanbul 2010, İstanbul Ticaret Odası)
* Mikrobölgeleme kayıp tahmin sonuçlarına göre İstanbul’da 5.000 çok, 20.000 ağır, 110.000 orta, 300.000 hafif hasarlı bina bulunmakta… Acil barınma ihtiyacı olan hane sayısı ise 528.136. “Deprem”, Van dolayısıyla yine gündemde. “Sesimi duyan var mı?” demeye gerek kalmadan, bu veriler karşısında “deprem”le yaşamaya nasıl alışacağız?
* “Devrim, sistemin dış güçler tarafından altüst edilmesi sayesinde olmayacaktır. Sistemin inkârı, sistemin kendisinin neden olduğu alternatif pratiklerle sistemin içinde yayılır.” (Andre Gorz: Maddesiz, Ayrıntı Yayınları)

27 EKİM 2011, BİRGÜN

Hiç yorum yok: