9 Ekim 2011 Pazar

BU DA BİR "SINIF" HİKÂYESİ...

Odatv iddianamesi 17’nci delil klasörü, “Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik Etme Amaçlı Yapılan Haberlere” ayrılmıştır.
Bunlardan biri de gazetemiz yazarı L. Doğan Tılıç’ın “Sınıf Savaşlarına Geri Dönüş” başlıklı makalesidir.
Nedir Türk edebiyatında bu “sınıf” kavramının macerası?
“Şiir” aracılığıyla sınıfları ve zümreleri birbirine düşürücü eylemde bulunmak ne anlama gelmektedir?
Kitap kapağının renginin “kırmızı” olması dahi neden komünizm adına propaganda vesilesi sayılmaktadır?
Tılıç’ın “sınıf” sözcüğünü kullandığı yazısı, Rıfat Ilgaz’ın yayınlanması benim doğum tarihime denk düşen “Sınıf” kitabını hatırlattı.
Cumhuriyet edebiyat tarihinde ne ilginç bir rastlantı…
Hatırlayalım:
“Sınıf” Rıfat Ilgaz’ın 1944 yılı başlarında yayımlanan, “Yarenlik”ten sonra ikinci şiir kitabıdır.
Kitap “kırmızı” kaplıdır ve Devrim Kitapevi tarafından yayınlanmıştır. Fakat talihe bakın ki, “Sınıf” 25 gün satışta kaldıktan sonra zamanın Sıkıyönetim Komutanlığı eliyle toplatılacaktır.
Ilgaz, evinin önünde bekleyen polisleri görünce tutuklanacağını anlar ve iki buçuk ay kaçak yaşar.
Fakat her sokağa çıkışında yaptığı gibi cebine bir kâğıt yazıp koymaktadır.
O gün de kâğıtta şunlar yazmaktadır:
“Bugün 24 Mayıs 1944… Evden, müdüriyete teslim olmak için çıktım. Yolda yakalayanlar bilsinler ki sırf bu iş için çıktım yola!”
Biraz da İkinci Dünya savaşının yön değiştirmesi ile oluşan hava üzerine teslim olur ve askeri cezaevine gönderilir, hücreye atılır. Mahkemeye de elleri zincire vurularak götürülür.
İstanbul 1.No.lu Örfi İdare Mahkemesi’nde yapılan yargılama, Ilgaz’ın 10 Ağustos 1944’te altı aya hüküm giymesiyle sonuçlanır.
Oysa bilirkişi raporunda “Sınıf”ta suç bulunmadığı özellikle belirtilmiştir.
(Bu dönemde yaşadıklarını daha sonra “Karartma Geceleri” adlı romanında anlatacaktır.)
Hapisten sonra yaşadıklarını Asım Bezirci’ye şöyle anlatacaktır:
“Altı ay sonra, Kasımın 24’ünde cezamı bitirip çıktığımda ne öğretmenliğim kalmıştı, ne de sağlığım. Felsefedeki öğrenciliğim de sona ermişti. Zor günler geçirdim. 1945 Eylülünde Heybeliada Sanatoryumu’na yattım. Orada hem tedavi oluyor, hem de çalışıyordum. Aziz Nesin’in iki ortağıyla çıkardığı ‘Cumartesi’ adlı magazine ‘Sanatoryumdan Mektuplar’ gönderiyordum. Bir dizi yazı. Ayrıca Esat Adil Müstecabi’nin yönettiği ve Hasan Tanrıkut’un imtiyazını taşıdığı ‘Gün’ dergisinde de şiirlerim yayınlanıyordu. (Rıfat Ilgaz: Asım Bezirci, Çınar Yayınları, 1989)
Peki, ne anlatıyordu “Sınıf”ta Rıfat Ilgaz?
Sözü bu kez de Asım Bezirci’ye bırakalım.
Anlatsın:
“Sınıf’ta bir öğretmenin (Ilgaz’ın) ağzından yoksul öğrencilerin okuldaki ve dışarıdaki yaşamı anlatılır. İşten dönen emekçiler, askere giden delikanlılar, dar gelirli memurlar, iç için göçen köylüler, dilenciler, beslemeler söz konusu edilir. Halkın ve çocuklarının yürek burkucu durumu iç ve dış gözlemi birleştiren, gerçeklik ve duyarlıkla örülen bir deyişle, sevecen, insancıl, dikkatli bir görüşle ortaya konur.”
Pertev Naili Boratav da 15.03.1944 tarihli “Yurt ve Dünya”da Ilgaz’ın “Sınıf”ını şöyle değerlendirecektir:
“Rıfat Ilgaz’ın şiirlerinde vakanın gerçekliğindeki ağırbaşlılığı ve sade, çıplak realizmi bulursunuz. Kin, gayz, nefret yok… Belki birazcık alay var. Onun şiirlerinin asıl örgüsünü sevgi ve merhamet teşkil ediyor. Basit, şatafatsız, gürültüsüz insanlar… Fakat iyi insanlar…”
İş bu minval üzredir “Sınıf”ın hikâyesi de…

09 EKİM 2011, BİRGÜN

Hiç yorum yok: