1 Ekim 2011 Cumartesi

TEKZİP...

Edebiyatın “unutuş” uçurumu¬na, başta “Çulluk” olmak üzere en az yirmi beş roman, yüzlerce hikâye, elliden fazla oyun bırakan Mahmut Yesari’nin asıl adı Yesarizade Mahmut Esat Hayrullah’tır. 5 Mayıs 1895’te İstanbul’da Emirgân’da dünyaya gelir. Dedesi, 18. yüzyıl sonlarında yaşamış ünlü hattat Yesari Mehmed Esad Efendi’nin oğlu hattat Mustafa İzzet Efendi, babası ise mülkiye kaymakamlığından emekli Fahret¬tin Bey…
Trajik olan ise bundan sonra Mahmut Ye¬sari’nin yaşadıkları...
15-16 yaşlarında, İstanbul Sultani¬sinde okurken “Gıdık” mizah mecmuasına Mahmut Esat imzasıyla karikatürler çizer. Doktor olmak istemektedir, ama resme kabi¬liyetinden dolayı devlet adına Avrupa’ya gönderileceği sırada 1. Dünya Savaşı çıkar. Sanayi-i Nefise Mektebi’ni bitiremeden Çanakkale savaşına gönderilir. Ça¬nakkale’de Ahmet Haşim ile birlikte olacak, bir süre sonra da “tedbil-i ha¬va” ile İstanbul’a gönderilecektir.
Terhisten sonra büyük avareliği başlar Ye¬sari’nin. Artık günleri Papazın Bahçesi, Mardik’in, Markar’ın, Avadis Ağa’nın meyhane¬lerinde geçecektir. “Yarın” mecmuasına ti¬yatro eleştirileri yazar, oyun çeviri ve adapteleri Darülbedayi repertuarına girer.
1932’de ikinci evliliğinin de hüsranla so¬nuçlanması üzerine Sirkeci’de “Yeni Meser-ret Oteli”ne taşınır, daha sonra da Beyoğlu pansiyonlarında sürdürür yaşamını...
Son yılları ise sanatoryumlarda geçecektir, ölümünden birkaç ay önce Hikmet Feridun Es’e şöyle diyecektir:
- Tıbbı tekzip etmek için yaşıyorum.
Ve 16 Ağustos 1945’te aramızdan ayrılır.
Üstadın bu yaşam öyküsünü ne zaman hatırlasam aklıma bugün ilerici, yurtsever aydınların yaşadıkları geliyor.
Bir zamanlar Anadolu sermayesinin başkenti olan Sirkeci’de oteller kalmadı, Levantenlerin Beyoğlu’nda yaşadığı pansiyonlar da…
İstanbul’un siluetini artık, Çekmece’den Sarıyer’e, Kartal’dan Beykoz’a alınları bulutların gölgesinde kalan plazalar ve “hotel” azmanları oluşturuyor.
Sirkeci otellerinin son numunesi ise Silivri’de, hapishaneler de kimi yazarların düşüncelerine kapalı, mektupların dahi yasaklandığı birer pansiyon…
Bunca ilerici, yurtsever aydının suçunu mu sordunuz?
Elbette, günümüz demokrasi anlayışını ve hukukunu “tekzip”…

ŞAİRİN NOT DEFTERİ

* Tortum dünyada şelalesi ünlü bir beldemiz. Bugünlerde “şelale”ye bir kardeş daha geldi: HES’lere karşı tırnağıyla dişiyle direnen Tortumlu kadınlar. Şairin dediği gibi “bizim kadınlarımız.” Bilinçli direnişleriyle neler yapabileceklerini bir kez daha gösterdiler dünyaya…
* Günlerdir “Arap Baharı” teraneleriyle meşguliyet içindeyiz. Hayat yalnızca siyaset mi? Arap dünyasında aşk nedir; ölüm, gündelik hayat, özlem, sevgi ve sevda nedir? “Çağdaş Arap Aşk Şiirleri Antolojisi” Fas’tan Ürdün’e, Tunus’tan Yemen’e 12 Arap ülkesinden 54 şairin şiirleriyle bu soruların yanıtlarını arıyor Metin Fındıkçı’nın çevirisiyle… (Can Yayınları)
* Şairin makûs talihi… Suat Taşer, tam 60 yıl önce, 15 Kasım 1951 tarihli “Yeryüzü” dergisinde çıkan “Önce Sonra” başlıklı şiiri nedeniyle yargılanacak, ama davası aklanmayla sonuçlanacaktır.

İNADINA ŞİİR

Yüzüme dahi bakmadan
geçti gitti çoban yıldızı...

***

“Bugün”e mahsus değil, “her gün”ünü “BİRGÜN”de yaşayan herkese merhabam bakidir…

29 EYLÜL 2011, BİRGÜN

Hiç yorum yok: