Geçmiş zaman… Anadolu’da 100-150 yıllık bir kasaba… Eski evler onarılacak, sokaklar mazisine uyar biçimde düzene sokulacak, yani kısaca tarihi dokusu günümüz koşullarına göre yeniden biçimlenecek…
İşler “Arnavut kaldırımı” yapımına gelince tıkanır.
Çünkü bu kaldırımı döşeyecek ustalar bir türlü bulunamaz.
Bunun üzerine belediye encümeni karar alır.
Adı üzerinde Arnavut kaldırımı, ustaları da elbette Arnavutluk’ta olmalı…
Yazışmalar yapılır, komisyonlar kurulur, heyetler hazırlanır ve başkent Tiran’ın yolu tutulur.
O yıllarda Enver Hoca, Arnavutluk’ta iktidarda…
Bizimkiler dertlerini anlatırlar, Arnavutluk yetkilileri çok şaşırırlar. Çünkü Arnavutluk’ta ne o ad altında kaldırımlar vardır, ne de ustaları…
Televizyonla aram pek iyi değildir, fazla izlemem. Radyocuyum ben. Klasik müzik dinlerim, Turgut Uyar misali insan sesi olmayan caz dinlerim.
Geçen gün İzTV’de “Bir Usta Bin Usta” tesadüfen programı görünce televizyonun karşısında çakıldım kaldım.
Tarih Vakfı yayınları arasında çıkan, Bünyad Dinç’in fotoğrafları ile bezediği “Taşın ve İnancın Şiiri: Mardin” kitabının yazarı olarak da oldukça heyecanlandım.
“Bir Usta Bin Usta”, taşın dile geldiği kentte, taşla çıkılan bir yolculuğun belgeseli...
Mardin’de “Bir Usta Bin Usta” atölyesinde, taş ustası Veysi Duva, geleneği 20 öğrencisine aktarıyor. 20 usta adayı, Mardin’i Mardin yapan taşla tanışıyor; “yüzü sert kalbi yumuşak” Mardin taşları, hevesli ellerin vuruşlarıyla yeni biçimler alıyor.
Veysi Duva, bir Anadolu bilgesi…
Yaşı Mardin’in yaşında sanki…
Taşın nasıl işleneceğini gösterirken tarihini de anlatıyor.
Öğrencilerine ilk öğüdü, içlerinde “iyilik”in olması… O ustalarından öyle görmüştür, çünkü o “iyilik” ustalığını sanatına yansıtacaktır.
Geleceğin usta adayları, taş işlemeciliğinin incelikleriyle birlikte, yaşadıkları kenti de yeniden keşfediyorlar.
Lise öğrencisi bir genç kız…
Kadim okul binasındaki taş işçiliğinin farkına vardıktan sonra Veysi Usta’nın yanına koşuyor. Amacı öğretmen olmaksa da taşın cazibesinden kendisini alamıyor ve işlemeyi öğrenmeye başlıyor.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın teknik danışmanlığında, Anadolu Sigorta tarafından yürütülen ve 10 yılda 1000 yeni usta yetiştirmeyi hedefleyen “Bir Usta Bin Usta” projesi iki yıldan beri sürmekte…
Proji kapsamında ilk yılda Eskişehir’de lületaşı, Bursa’da karagöz tasviri, Trabzon’da kazaziye, Gaziantep’te kutnu dokumacılığı, Edirne’de edirnekari eğitimleri verilmiş...
İkinci yıl Van’da savatlı gümüş işçiliği, Çorum’da kargı bezi dokumacılığı, Hatay’da ipek dokumacılığı, Mardin’de taş işlemeciliği, Sivas’ta tarak yapımı mesleklerinin hayat bulması için çalışmalara başlanmış...
Yazının başına dönecek olursak, bütün bu çabalar yurdum insanının çaresizliğine bir çözüm olabilir mi?
Küresel dünyada tüketim ekonomisinin azgın anaforunda “usta”ların, ustalıkların değeri ne kadar bilinebilir?
Usta, ne diyorsun bu hususta…
DİPNOT: Eşim Bilge, Birgün’de en çok “Arka sayfa güzeli” köşesini beğeniyor. Ne tesadüf, geçen pazartesi günü “arka sayfa”nın güzeli Muğla’nın Kavaklıdere ilçesinde yaşayan son 15 bakır ustasından biri idi…
ŞAİRİN NOT DEFTERİ
* Hürriyet yazarı Ahmet Hakan’ın şiir beğenisi sanırım “İkinci Yeni” ve bir-iki şairle sınırlı. Sanki onlardan sonra güzel şiirler yazılmadı ve “şiir öldü”. Abdullah Özkan ile hazırladığımız ve 556 şairin yer aldığı “Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri Antolojisi”ne göz atsa “yaşayan” Türkiye şiirinin ne zenginlikler taşıdığının farkına varacaktır.
* Bir televizyonda “dinamit” misali, üç kişinin katıldığı bir tartışma programı… Moderatör galeyana gelip bir günlük gazeteyi param parça ediyor, konuşmacılar da destek veriyorlar. Gazeteci olarak mesleğim adına utandım. Bir gazeteyi beğenmeyebilirsiniz, haberlerini eleştirir, manşetini tartışırsınız. Ama “yırtma” hakkını size kim veriyor? Bu anlayışla yakında ekrana kitaplar doldurulup yırtılır yakılırsa kimse şaşırmasın.
* Bakırköy Belediyesi’nin bedensel engelli ve engelli olmayan gençlerin bir arada sanat yapmalarına olanak sağlayan “Altın Parmaklar” piyano orkestrası, 9 ekimde Yunus Emre Kültür Merkezi’nde izleyici karşısına çıktı.
İNADINA ŞİİR
Ölümün aşındıramadığı bedenimi
Güney rüzgârları kavurdu
Şair, kaç yıldır bekliyorum
Sabrın sığınağında söyler misin?
Kapı komşum evleri
Adaşım gökyüzünü
İkiz kardeşim eceli...
Ey adımı adı misali taşa yazan usta
Yalnızlığımı da yazsaydın ya
Başımın tacında duran zamana
Ayaklarımın ucundan akan zamana...
Bir de geçmiş ve şimdi ve gelecek zamana...
(Taşın ve İnancın Şiiri: Mardin kitabından…)
13 EKİM 2011, BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder