Ve ileri demokrasimizde “Alkol Yasası” da yürürlüğe girdi. Bundan
böyle, örneğin alkollü
içkiler 22.00 ila 06.00 saatleri arasında perakende olarak satılamayacak…
İşin bir de nerede, ne zaman
içilir; içkiyi bırakmak için “yemin” zorunlu mudur, boyutu var.
Oysa “meyhane erbabı”nı ne
yasalar engel olabilir, ne yasaklar...
İstiklal Marşı şairi Mehmet
Âkif Ersoy, zamanın komiserlerinden Muhittin Kutbay’a bir daha meyhaneye ayak
basmayacağına dair yemin ettirir.
Fakat daha kırk sekiz saat
geçmeden Kutbay’ın yemini tehlikeye düşecektir.
İki gün sonra Kutbay, Mehmet
Âkif ile buluşup Nurettin Paşa’nın sarayına gidecektir.
Bu sırada İzmir’den, hatırını
kıramayacağı bir dostu gelir İstanbul’a…
İşte bu dostu, Kutbay’a hem
yemini, hem de saraya gidişi unutturacaktır.
Dostu, Bodrum’dan ailece
tanıştığı, ilkgençlik arkadaşı Mehmet Niyazi’dir.
Arkadaşını bekâr odasına
götürmek istemez, fakat “Mehmet Âkif bana yemin ettirdi, meyhaneye ayak
basamam” da diyemez.
Laleli’ye geldiklerinde
arkadaşına, “Sen şimdi Kumkapı’da Bulgarın meyhanesine git; beş dakika sonra
ben oradayım” der.
Arkadaşının soru sormasına
fırsat bırakmadan da Aksaray’a doğru hızla yürür.
Muhitten Kutbay’ın
anlatımına göre, “O zamanlar, şimdiki gibi otomobil bolluğu olmadığından,
İstanbul’da nakil vasıtalarından biri de şehrin muhtelif yerlerinde posta
kuran, sürücü beygirleridir. Aksaray’da Horhor Caddesi’nin başlangıç noktası,
günün ve gecenin her saatinde, emre amade küheylan bulunduran önemli bir at
istasyonudur.”
Kutbay, oradan aldığı kır
bir ata atladığı gibi Kumkapı’nın yolunu tutar.
Arkadaşı, meyhanede bir
pencere kenarına oturmuş Kutbay’ı beklemektedir.
Kutbay, atı ile pencereye
yaklaşır, “Hava güzel” der, “bahçede içelim…”
Meyhanenin yan tarafında,
manzarası iç açıcı olmasa da bir bahçe vardır.
Masa, hemen bahçeye
kurulur.
At üzerinde yapılan
hazırlığı izleyen Kutbay, her şey tamam olunca arkadaşına seslenir: “Kadehleri
doldur!”
Arkadaşı şaşkınlık
içindedir.
“İnsene attan” der.
“İnemem” diye cevap verir
Kutbay, “hem bak atın boyu ile masa eşit…”
Arkadaşı şaka yaptığını
sanmaktadır.
Birinci kadehleri
yuvarladıktan sonra arkadaşı yine sorar:
“Peki, niye attan
inmiyorsun?”
Kutbay, “Meyhaneye ayak
basmamaya yemin ettim de ondan!” diyecektir…
Kemal Sülker de “Tan”
gazetesinde çalışırken, eşi ölen bir gazeteci arkadaşlarının Talimhane’de
oturduğu Tem apartmanını mekân tutarlar.
Artık meyhanelere gitmez,
evin kirasını ortaklaşa öderler, möblesini herkes dilediği biçimde sağlar.
Apartman dairesine katkısı
olanlara birer anahtar verilir; isterlerse yakın arkadaşlarını da getirmeleri
koşuluyla…
Daireyi asıl kiralayan
Rüştü Sezginoğlu’dur; ama Naci Sadullah, Ömer Rıza Doğrul, Said Kesler, Kemal
Sülker, Sadri Ertem, Safiye Ayla, Feyzi Aslangil ve Kadri Şençalar’da da
anahtarı vardır.
Tem apartmanına gelenler şu
üç koşula dikkat edeceklerdir:
Politikanın adı
geçmeyecektir, eleştiri yapılmayacaktır ve kimse kimseyi içmeye ya da şarkı
söylemeye zorlamayacaktır.
“Muhabbet” dediğinde bu
değil midir zaten...
12 EYLÜL 2013, BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder