12 Eylül 2013 Perşembe

YEMİNİ BOZMADAN NASIL İÇİLİR?

Ve ileri demokrasimizde “Alkol Yasası” da yürürlüğe girdi. Bundan böyle, örneğin alkollü içkiler 22.00 ila 06.00 saatleri arasında perakende olarak satılamayacak…
İşin bir de nerede, ne zaman içilir; içkiyi bırakmak için “yemin” zorunlu mudur, boyutu var.
Oysa “meyhane erbabı”nı ne yasalar engel olabilir, ne yasaklar...
İstiklal Marşı şairi Mehmet Âkif Ersoy, zamanın komiserlerinden Muhittin Kutbay’a bir daha meyhaneye ayak basmayacağına dair yemin ettirir.
Fakat daha kırk sekiz saat geçmeden Kutbay’ın yemini tehlikeye düşecektir.
İki gün sonra Kutbay, Mehmet Âkif ile buluşup Nurettin Paşa’nın sarayına gidecektir.
Bu sırada İzmir’den, hatırını kıramayacağı bir dostu gelir İstanbul’a…
İşte bu dostu, Kutbay’a hem yemini, hem de saraya gidişi unutturacaktır.
Dostu, Bodrum’dan ailece tanıştığı, ilkgençlik arkadaşı Mehmet Niyazi’dir.
Arkadaşını bekâr odasına götürmek istemez, fakat “Mehmet Âkif bana yemin ettirdi, meyhaneye ayak basamam” da diyemez.
Laleli’ye geldiklerinde arkadaşına, “Sen şimdi Kumkapı’da Bulgarın meyhanesine git; beş dakika sonra ben oradayım” der.
Arkadaşının soru sormasına fırsat bırakmadan da Aksaray’a doğru hızla yürür.
Muhitten Kutbay’ın anlatımına göre, “O zamanlar, şimdiki gibi otomobil bolluğu olmadığından, İstanbul’da nakil vasıtalarından biri de şehrin muhtelif yerlerinde posta kuran, sürücü beygirleridir. Aksaray’da Horhor Caddesi’nin başlangıç noktası, günün ve gecenin her saatinde, emre amade küheylan bulunduran önemli bir at istasyonudur.”
Kutbay, oradan aldığı kır bir ata atladığı gibi Kumkapı’nın yolunu tutar.
Arkadaşı, meyhanede bir pencere kenarına oturmuş Kutbay’ı beklemektedir.
Kutbay, atı ile pencereye yaklaşır, “Hava güzel” der, “bahçede içelim…”
Meyhanenin yan tarafında, manzarası iç açıcı olmasa da bir bahçe vardır.
Masa, hemen bahçeye kurulur.
At üzerinde yapılan hazırlığı izleyen Kutbay, her şey tamam olunca arkadaşına seslenir: “Kadehleri doldur!”
Arkadaşı şaşkınlık içindedir.
“İnsene attan” der.
“İnemem” diye cevap verir Kutbay, “hem bak atın boyu ile masa eşit…”
Arkadaşı şaka yaptığını sanmaktadır.
Birinci kadehleri yuvarladıktan sonra arkadaşı yine sorar:
“Peki, niye attan inmiyorsun?”
Kutbay, “Meyhaneye ayak basmamaya yemin ettim de ondan!” diyecektir…
Kemal Sülker de “Tan” gazetesinde çalışırken, eşi ölen bir gazeteci arkadaşlarının Talimhane’de oturduğu Tem apartmanını mekân tutarlar.
Artık meyhanelere gitmez, evin kirasını ortaklaşa öderler, möblesini herkes dilediği biçimde sağlar.
Apartman dairesine katkısı olanlara birer anahtar verilir; isterlerse yakın arkadaşlarını da getirmeleri koşuluyla…
Daireyi asıl kiralayan Rüştü Sezginoğlu’dur; ama Naci Sadullah, Ömer Rıza Doğrul, Said Kesler, Kemal Sülker, Sadri Ertem, Safiye Ayla, Feyzi Aslangil ve Kadri Şençalar’da da anahtarı vardır.
Tem apartmanına gelenler şu üç koşula dikkat edeceklerdir:
Politikanın adı geçmeyecektir, eleştiri yapılmayacaktır ve kimse kimseyi içmeye ya da şarkı söylemeye zorlamayacaktır.
“Muhabbet” dediğinde bu değil midir zaten...

12 EYLÜL 2013, BİRGÜN


Hiç yorum yok: