Yahya Kemal, “Siyasi ve Edebi
Portreler”de Abdülhak Hamit’in şairliğinden çok, onu “Şair-i Azam” diye selamlayan tutkunlarını
eleştiri yağmuruna tutar. Çünkü “Hamit’e en büyük kötülüğü edenler ‘dini bütün’
hayranları olmuştur.”
Yahya Kemal’e gore Hamit
hayranlarının yüzde doksan dokuzu “Finten”i ellerine alıp sonuna kadar
okumamışlardır. Örneğin o yılların en çok okunan gazetesi “Tanin”de Hamit’in
tefrika edilen “İlhan”, “Turhan” adlı tiyatro yapıtları da hayranlarının
ilgisini çekememiştir.
Yahya Kemal, bu arada Hamit’in
dil yanlışlarından söz eder.
1917 yılında bir gün Süleyman
Nazif ile
konuşurlarken Nazif çok sevdiği ve dilinden düşürmediği
Çındım semevâta hâk-ber-ser
İndim semevât ile beraber
beytini bir kez daha okur.
Yahya Kemal, Hamit’in bu en
büyük hayranına, şakayla “Bu iki mısrada
Hamit bir dil hatâsını, ne kadar şiddetle, iki defa tekrar ediyor.” diyecektir.
Süleyman Nazif birdenbire
durgunlaşır:
“Ne gibi?” deyince Yahya
Kemal, “Semavat, (gökler) Arapça bir isimdir, semevat şeklinde hafifletilemez” karşılığını
verecektir.
Süleyman Nazif bu kez şaşkınlık içindedir.
Yahya Kemal onun bu
şaşkınlığını şöyle yorumlayacaktır:
“Çünkü çok iyi lisan ve kavâid
(kurallar) bilirdi. Lakin o zamana kadar, belki otuz seneden beri binlerce
defâ, zikrettiği bu iki mısrada, Hâmit Beye meftunluğunun
(hayranlığının) hummalı şiddetinden, lisan yanlışına dikkat etmeye vakit
bulamamıştı.”
Süleyman Nazif, birden “Vay
canına! Nasıl olmuş da bu hataya dikkat etmemişim” deyince, Yahya Kemal devam
eder:
“Hamit Bey:
Çıkdım eflâke hâk-ber-ser
İndim eflâk ile berâber (eflak: gökler)
demeliydi; mamafih bu takdirde,
bu beyit ancak lisanca doğru olur, şiir zevki bakımından yine iyi bir şey
olmaz (İlhan Berk de 60’lı yıllarda “Gökyüzüne indim” mısraını yazacaktır.)
Yâni zevksizce bir tumturak (gösteriş) olur.”
Yahya Kemal daha sonra kendi
düşüncesini şöyle dile getirecektir:
“Fikrimce zikrettiğimiz meşhur
beyitte semâvât yerine semevât demek olsa olsa vahim bir lisan hatasıdır.
Lâkin asıl şiir bahsinde bu beyit tumturakın, hem de kaba saba tumturakın,
uydurma büyüklüğün, sahte bir felsefe tablosunun ifadesidir. İyi bir şey
olmaktan çok uzaktır. Yenilik iddiasında olan Makber şairinin asıl noksanı da
buradadır.”
Üniversite
yaşamımda benim de Finten ile bir maceram olmuştur.
Edebiyat Fakültesi
Türk Dili ve Edebiyatı dersinde hocamız Mehmet Kaplan, 15 kadar kitabı içeren
bir liste vermişti. Yarıyıl sonunda bu kitaplardan sınav yapacaktı.
Sinav günü geldi.
Kaplan Finten’I soruyordu.
Ben sınav kâğıdına
adımı soyadımı yazarak boş verdim.
Sınavdan sonra
hoca beni çağırdı, odasında sonradan
adını öğreneceğim ve içten bir arkadaş olacağım Karadenizli bir öğrenci daha
vardı.
Önce bana niye boş
kâğıt verdiğimi sordu.
Finten’I okumadığımı,
lisede öğrendiğim kulaktan dolma bilgiler yazacağıma, sınav kâğıdını boş
verdiğimi söyledim. (Bu olayın üzerinden neredeyse elli yıl geçti, hâlâ Finten’I
okumuş değilim, bundan sonra da okumaya niyetim yok.)
Bir şey söylemeden,
yanımdaki arkadaşa döndü:
Sonra kâğıdı önüne
uzattı.
Arkadaş, iki kâğıt
doldurmuştu, iki kâğıt da sayfanın başından başlıyor, sonunda bitiyordu. Ama
iki sayfada da ne bir noktalama işareti,
ne paragraf, ne büyük harf vardı.
Hoca ona da bunun
nedeni sordu.
Aldığı yanıt, “Paragrafa
lüzum yoktur; noktası, virgule de kendi yerlerini bulurlar.”
Odadan nasıl
çıktığımızı hatırlamıyorum.
Ahmet Muhip
Dıranas da Yahya Kemal gibi oldukça geç kitap yayımlayan şairler
skalasındandır.
Kitabı yoktur ama,
Dıranas’ın “Fahriye Abla”, “Kar”, “Olvido” gibi şiirleri antolojiler, ders
kitapları, hatta takvim yapraklarında yer alarak elden ele dolaşmakta, herkesin
ezberinde bulunmaktadır.
Dıranas’ın en
büyük yakınması ise bu şiirlerin sürekli olarak yanlış basılmasıdır.
Örneğin “Fahriye
Abla” şiirinde şöyle bir mısra vardır:
“Yaz
kış yeşil bir saksı pencerede.”
Oysa Dıranas’a
göre bu mısra şöyle olmalıdır:
“Yaz
kış yeşil bir saksı ıtır pencerede.”
“Kar” şiirindeki
bir yanlışlık ise Dıranas’ı adeta deliye çevirecektir:
“Göğe uzanır tek ü
tenha bir kamış.”
Bu konuda Erdal
Öz’e şöyle yakınacaktır:
“Kim uydurdu bu
‘tek ü tenha’yı bilmiyorum. Çünkü doğrusu şöyle olacaktır:
Göğe
uzanır tek, tenha bir kamış.”
07 TEMMUZ 2016,
BirGün
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder