16 Temmuz 2016 Cumartesi

ŞAİR MEKTUBUN VAR

40’lı yılların başları olmalı… Attilâ İlhan, ortaokul üçüncü sınıfa geçmiştir. Kendisini büyümüş hissetmektedir, kendi deyişi ile kızlarla ilgilenmeye de başlamıştır.
İlhan, ortaokul bitince İzmir Karşıyaka’da mahallesinde oturan bir kız keşfeder: Vacide…
Vacide Kız Muallim Mektebi’ne gidiyordur, Attilâ İlhan da İzmir Atatürk Lisesi’ne…
İlhan okula erken gitmektedir. Giderken de pencere önünde Vacide’yi görmekte ve onun hayaliyle şiirler yazmaktadır.
 Bir gün de mektup yazmaya karar verir ve yine mahalleden Melek adlı bir kızla göndermek ister. Ama daha sonra çekinecek ve mektubu Vacide’nin açık bırakılan penceresinden atacaktır.
İki gün sonra Vacide, İlhan mektubuna karşılık verecek ve aralarında bir arkadaşlık başlayacaktır.
İlhan bir yandan yeni keşfettiği Nâzım Hikmet’in şiirlerini okumakta, bir yandan da kırık notu olan matematik dersine çalışmaktadır.
Şubat ayının ortalarına doğru bir gün okulun müdür muavini sınıfa girecek ve “146 Attilâ, seni biri görmek istiyor” diyecektir.
Gelen polistir ve birkaç sonra da İlhan gözaltına alınır.
Bu arada Vacide de tutuklanır. İkisi de komünistlikle suçlanmaktadır.
Nedeni sonradan anlaşılır. İçinde bolca Nâzım Hikmet”in şiirlerinin yer aldığı mektupların birinde Vacide’ye “Bunları  okuduktan sonra yırt” diye yazmıştır.
Mahkeme sonunda aklanırlar, ama Attilâ İlhan’ın okulla ilişiği kesilecektir.
8-10 yıl kadar sonra bir mektup olayı da Ahmed Arif’in başından geçecektir.
Ahmed Arif, İtalyan Komünist Partisi Genel Sekreteri Pamiro Togliatti’ye kendisi gibi mahkemeye düştüğü ve 70 yaşında hâlâ hapiste olduğu için saygı duymaktadır.
İstese yurt dışında paşalar gibi yaşabilir, ama Ahmed Arif gibi o da kendisini halkına adamıştır.
Ve bir gün faşistler Togliatti’yi vururlar.
Bunun üzerine Ahmed Arif bir şiire başlar, fakat şiir yarım kalacaktır.
Yıl 1947’dir, Arif  bir kahvede oturmaktadır. Ceketimi sandalyenin üstüne asmıştır. O sırada biri, Arif’in ceketinin cebinden yarım bıraktığı şiiri çalacak, daktiloda 80 kopyasını çıkaracaktır.
Ahmed Arif  bu olaya önem vermez, ama birkaç gün sonra bir arkadaşı gelip de “Senin bir şiirin 80 nüsha olarak Melahat’in evinde bulundu” deyince işin  bir başka boyutu anlaşılacaktır.
Melahat, Ahmed Arif’in felsefe doktorası yapan bir arkadaşıdır.
Ahmed Arif, haberi duyunca hemen Melahat’i bulur.
Melahat, “Vallahi bilmiyorum” diyecektir.
Aslında olay şöyle gelişmiştir:
Melahat’in evinde küçük bir oda vardır, hemen kapıya bitişik de bir masa, orada da bir radyo...
Ahmed Arif’in şiiri radyonun arkasına rulo olarak konmuştur ve gelen görevliler hiçbir yere bakmadan elleriyle koymuş gibi ruloyu oradan almışlardır.
Şiirlerin altında ne bir imza vardır, ne bir işaret...
Bu durumu öğrenen Ahmed Arif, tutuklanmayı göze alarak hemen polise gidecek ve şiirin kendisinin olduğunu söyleyecektir.
Ardından bir komiser Ahmed Arif’in ifadesini aldıktan sonra serbest bırakacaktır.
Peki, Melahat’a ne mi oldu diyeceksiniz?
O günlerde Melahat, Türkiye Gençler Derneği’nin Yönetim Kurulu üyesidir. Yönetim Kurulu’nda iki kız, iki de erkek vardır.
Bunlar tutuklanırlar.
Mahkemede şiir söz konusu bile edilmeyecektir, çünkü asıl amaç derneğin kapatılmasıdır.
Daha sonra dernek yöneticileri ittifakla fesih kararı alacak, dernek kapanınca da dava bitecektir.
Ama olan Ahmed Arif’in şiirine olacak ve Palmiro şiiri yazıldığı ilk haliyle kalacak, “Hasretimden Prangalar Eskittim” kitabında da yer almayacaktır.
İşte Ahmed Arif’in adını koymadığı o şiiri:

Palmiro, Palmiro şanlı işçi
Sıcak yaralarındaki barut kokusu
Kesik, anaların sütü
Ve kaçmıştır bebelerin uykusu
Korku katedrallerinde yarımadanın
Güngörmüş meydanları Roma’nın
Bizimledir
Mavi mavi eser deniz meltemi
Sicilya’nın güneşli kalçaları
Kartpostal dalgınlığında Napoli bahçeleri bizimle
Bizden yanadır hava
Bizden yanadır su
Bizden yanadır Sinyor de Gasperi’nin
Ve bütün sinyorların korkusu
Ürkmüştür manastır fareleri.

*
Victor Hugo’ya bir gün bir mektup gelir. Zarfın üzerinde “Fransa’nın bir numaralı şairine…” yazılıdır. Hugo, mektubu alır ve hemen Lamartine’e gider. “Bu herhalde size geldi” der, “yanlışlıkla bana getirmiş olacaklar.”
Lamartine kabul etmez, bir süre tartışırlar.
Sonunda birlikte mektubu açmaya karar verirler.
Mektup “Aziz Alfred” diye başlamaktadır. Yani Alfred de Musset’yedir.  


14 TEMMUZ 2016, BirGün

Hiç yorum yok: