40’lı
yılların başları olmalı… Attilâ İlhan, ortaokul üçüncü sınıfa geçmiştir.
Kendisini büyümüş hissetmektedir, kendi deyişi ile kızlarla ilgilenmeye de başlamıştır.
İlhan,
ortaokul bitince İzmir Karşıyaka’da mahallesinde oturan bir kız keşfeder:
Vacide…
Vacide
Kız Muallim Mektebi’ne gidiyordur, Attilâ İlhan da İzmir Atatürk Lisesi’ne…
İlhan
okula erken gitmektedir. Giderken de pencere önünde Vacide’yi görmekte ve onun
hayaliyle şiirler yazmaktadır.
Bir gün de mektup yazmaya karar verir ve yine
mahalleden Melek adlı bir kızla göndermek ister. Ama daha sonra çekinecek ve
mektubu Vacide’nin açık bırakılan penceresinden atacaktır.
İki
gün sonra Vacide, İlhan mektubuna karşılık verecek ve aralarında bir arkadaşlık
başlayacaktır.
İlhan
bir yandan yeni keşfettiği Nâzım Hikmet’in şiirlerini okumakta, bir yandan da
kırık notu olan matematik dersine çalışmaktadır.
Şubat
ayının ortalarına doğru bir gün okulun müdür muavini sınıfa girecek ve “146
Attilâ, seni biri görmek istiyor” diyecektir.
Gelen
polistir ve birkaç sonra da İlhan gözaltına alınır.
Bu
arada Vacide de tutuklanır. İkisi de komünistlikle suçlanmaktadır.
Nedeni
sonradan anlaşılır. İçinde bolca Nâzım Hikmet”in şiirlerinin yer aldığı
mektupların birinde Vacide’ye “Bunları
okuduktan sonra yırt” diye yazmıştır.
Mahkeme
sonunda aklanırlar, ama Attilâ İlhan’ın okulla ilişiği kesilecektir.
8-10
yıl kadar sonra bir mektup olayı da Ahmed Arif’in başından geçecektir.
Ahmed
Arif, İtalyan Komünist Partisi Genel Sekreteri Pamiro Togliatti’ye kendisi gibi mahkemeye düştüğü ve 70 yaşında hâlâ
hapiste olduğu için saygı duymaktadır.
İstese
yurt dışında paşalar gibi yaşabilir, ama Ahmed Arif gibi o da kendisini halkına
adamıştır.
Ve bir
gün faşistler Togliatti’yi vururlar.
Bunun
üzerine Ahmed Arif bir şiire başlar, fakat şiir yarım kalacaktır.
Yıl
1947’dir, Arif bir kahvede oturmaktadır.
Ceketimi sandalyenin üstüne asmıştır. O sırada biri, Arif’in ceketinin cebinden
yarım bıraktığı şiiri çalacak, daktiloda 80 kopyasını çıkaracaktır.
Ahmed
Arif bu olaya önem vermez, ama birkaç
gün sonra bir arkadaşı gelip de “Senin
bir şiirin 80 nüsha olarak Melahat’in evinde bulundu” deyince işin bir başka boyutu anlaşılacaktır.
Melahat, Ahmed Arif’in felsefe doktorası yapan bir arkadaşıdır.
Ahmed
Arif, haberi duyunca hemen Melahat’i bulur.
Melahat, “Vallahi bilmiyorum” diyecektir.
Aslında
olay şöyle gelişmiştir:
Melahat’in
evinde küçük bir oda vardır, hemen kapıya bitişik de bir masa, orada da bir
radyo...
Ahmed
Arif’in şiiri radyonun arkasına rulo olarak konmuştur ve gelen görevliler
hiçbir yere bakmadan elleriyle koymuş gibi ruloyu oradan almışlardır.
Şiirlerin
altında ne bir imza vardır, ne bir işaret...
Bu
durumu öğrenen Ahmed Arif, tutuklanmayı göze alarak hemen polise gidecek ve
şiirin kendisinin olduğunu söyleyecektir.
Ardından bir komiser Ahmed Arif’in ifadesini
aldıktan sonra serbest bırakacaktır.
Peki,
Melahat’a ne mi oldu diyeceksiniz?
O
günlerde Melahat, Türkiye Gençler
Derneği’nin Yönetim Kurulu üyesidir. Yönetim Kurulu’nda iki kız, iki de
erkek vardır.
Bunlar
tutuklanırlar.
Mahkemede
şiir söz konusu bile edilmeyecektir, çünkü asıl amaç derneğin kapatılmasıdır.
Daha
sonra dernek yöneticileri ittifakla fesih kararı alacak, dernek kapanınca da
dava bitecektir.
Ama
olan Ahmed Arif’in şiirine olacak ve Palmiro şiiri yazıldığı ilk haliyle
kalacak, “Hasretimden Prangalar Eskittim” kitabında da yer almayacaktır.
İşte
Ahmed Arif’in adını koymadığı o şiiri:
Palmiro, Palmiro şanlı işçi
Sıcak yaralarındaki barut kokusu
Kesik, anaların sütü
Ve kaçmıştır bebelerin uykusu
Korku katedrallerinde yarımadanın
Güngörmüş meydanları Roma’nın
Bizimledir
Mavi mavi eser deniz meltemi
Sicilya’nın güneşli kalçaları
Kartpostal dalgınlığında Napoli bahçeleri bizimle
Bizden yanadır hava
Bizden yanadır su
Bizden yanadır Sinyor de Gasperi’nin
Ve bütün sinyorların korkusu
Ürkmüştür manastır fareleri.
*
Victor Hugo’ya bir gün bir mektup gelir. Zarfın
üzerinde “Fransa’nın bir numaralı şairine…” yazılıdır. Hugo, mektubu alır ve
hemen Lamartine’e gider. “Bu herhalde size geldi” der, “yanlışlıkla bana
getirmiş olacaklar.”
Lamartine kabul etmez, bir süre tartışırlar.
Sonunda birlikte mektubu açmaya karar verirler.
Mektup “Aziz Alfred” diye başlamaktadır. Yani Alfred
de Musset’yedir.
14 TEMMUZ
2016, BirGün
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder