Haydarpaşa-Pendik
tren hattının yapımı 1871 yılında gerçekleşir. O yıllarda Feneryolu’ndan kalkan
tren Erenköy’de dururdu.
Bugün Göztepe’nin bulunduğu yörede Bizans İmparatoriçesi
Eirene’nin tahttan indirildikten sonra kapatıldığı bir kadınlar manastırı ile
hanedana ait av köşkü olarak kullanılan bir saray vardı.
Saray, 1329’da yapılan anlaşmaya göre Osmanlılara
bırakılmıştı. Osmanlılar burada kurdukları bir tekkeye yerleştirdiği dervişler
aracılığıyla Bizans hakkında bilgileri alırlardı.
Bu yüzden de dervişlere “Gözcü Babalar” adı verilmişti.
İşte bu dervişlerden en saygını, bugün Çemenzar’da Ortabahar
sokağının sonundaki mezarlıkta gömülüdür ve “Gözcü Baba” diye anılan yatırdan
dolayı da bu tepeye Gözcü Baba denilecektir.
Gözcü Baba sözcüğü de zamanla Göztepe’ye dönüşecektir.
Göztepe
civarına, saray mensubu paşalar yerleşip, muhteşem köşkler yapınca yörenin
önemi artar, bu nedenle de bir istasyon yapmak zorunlu hale gelir.
Bu
ihtiyacı karşılamak için de hattın kara tarafına kâgir olan öteki
istasyonların aksine (Fenerbahçesi istasyonu hariç) iki katlı ahşap bir
tren istasyonu yapılacaktır.
O
yıllarda Feneryolu’ndan kalkan tren Göztepe’ye gelirken oldukça dik bir rampayı
tırmanır, karlı havalarda lokomotifin tekerlekleri raylar üzerinde olduğu yerde
döner ve tren yolda kalırdı. Bu durumu ortadan kaldırmak amacıyla
tren yolu kazılarak seviyesi 11 metre kadar aşağıya indirilecektir.
Bu
durumda yolcuların inip binmesinde yaşanacak zorluk göz önüne alınarak, 1915’te
bugünkü kâgir istasyon binası yapılacaktır.
Yeni
İstasyon binası yapılırken daha önce hemzemin geçit olarak tren yolu ile
kesişen Bağdat caddesinden gelen yolun geçebilmesi için de bir köprü gerekecek,
köprü ile birlikte yeni istasyon binası diğer hatboyu istasyonlardan farklı
olarak köprü gibi tren yolunun üzerine yapılacaktır.
Ressam Nihal Erem, “Hatıralar”ında istasyon
binasını anlatır:
“Göztepe İstasyonunun tavanının her köşesinde
kırlangıç yuvaları vardı. Akşam saatlerinde kuşlar içeride uçuşurlardı.
İstasyonun önünde atlı arabalar beklerdi. Hemen yakınlarda kâğıt helvası satan
seyyar helvacı dururdu. Perondan merdivenlerle yukarı istasyon binasına
çıkılır, binanın kapısı köprüye açılır. Araba atları bazen ihtiyaçlarını
halleder, ortalığa fena kokular yayılırdı. Kara trenin düdüğü ve durup
kalkarken savurduğu buharlar, bacasından çıkan siyah dumanlar peronda inip
binenleri kontrol eden makinistin ter ve kömür tozu ile bulanmış yüzü artık
sadece hayalimde yaşıyor...”
Haydarpaşa-İzmit
hattı yapıldığı yıllarda hattı işleten şirket bütün istasyonlara Levanten
müdürler atamıştır. Sermet Muhtar Alus’un yazdığına göre istasyonda Tekgöz
Miltiyadi yıllarca biletçilik yapmıştı.
Nâzım
Hikmet, istasyondan şöyle söz edecektir:
“Böyle ikindi vakti,
Göztepe İstasyonu’nda çıt olmaz.
Ve ekser zaman,
oturur hep aynı sırada tek başına,bir harem ağası.
Çok uzun boylu, çok zayıf.
Son kalanlardan, en ihtiyarı.
Beton villalar,
Geçti çığlıklarla 15.45 katarı...”
Nâzım
Hikmet’in “Memleketimden İnsan Manzaraları”nda betimlediği Göztepe istasyonunda
her zaman aynı sırada ve tek başına oturan, Sultan II. Abdülhamit’in ikinci
musahibi ve “Abdülhamit’i avucunda tutan adam” olarak ünlenmiş harem ağası
Nadir Ağadır.
Onun
öyküsü de ayrıca yazılmaya değer.
Ve bugün, aradan neredeyse 150 yıl
geçmiş, bir tarihsel hazine yıkılmaya, anılar yumağını çöpe atılmaya
çalışılıyor.
Bu, ne sınır tanımayan kâr hırsıdır?
Paraları sıfırlamayı çok iyi bilen
muktedirler, bir kentin tarihsel mirasını, anılarının geçmişini sıfırlama
yetkisini kimden ve nasıl alabiliyorlar?
Göztepe istasyonu, ressam Nihal Hanım’ın
anıları, Nâzım Hikmet’in şiirleri kadar bu toplumun da tarihsel belleği…
Bu belleği yok etmeye çalışanlar, Göztepe
istasyonundan her 15.45’te geçen katarın çığlıkları altında kalacaklardır.
* Blogundan yararlandığım
Sayın Levent Civelekoğlu’na teşekkür ederim. http://lcivelekoglu.blogspot.com.tr
29 MAYIS
2014, BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder