1 Temmuz 2013 Pazartesi

SİMGE USTASI: SAİT MADEN

Simgelerle örülü bir duvarda beş değişik “yüz”ün sûreti. Biri “Açıl, Ey Gizem” diyen şairin. Biri çizgilerden, noktalardan bir başka dünya yaratan grafik ustasının. Biri Baudelaire’den “Kötülük Çiçekleri”ni Türkçe söyleyen çevirmenin. Biri renklerin yolculuğunda düşlerinin ülkesini arayan ressamın...
Öteki ise çağdaş bir hattatın sûreti...
Ama hepsinin altında dokuz harfli iki sözcük: Sait Maden...
Bilenler onu daha çok grafik ustası olarak bildi, bir de çevirmen olarak. Fakat grafik ustası, çevirmen, ressam ve çağdaş bir hattat olsa da Sait Maden’in yaptığı bütün işlerin altında her şeyden önce derin bir şiir tutkusu yatmakta...
Çocukluğu Çorum’da halk ezgileri içinde, ninniler, ağıtlar, ilahiler arasında geçiyor. 12 yaşında heceyle, aruzla şiirler yazmaya başlıyor. Fuzulî’nin “Leyla ve Mecnun”unu baştan sona ezberine alıyor. Bir oturuşta aruz vezniyle yüz dize yazabilecek yetkinlikte ve ilk şiiri 14 yaşında yerel bir gazetede yayınlanıyor. Bir yıl sonra da bir şiiri İstanbul’da yayınlanan “Yenigün”de...
Bir konuşmamızda “Gönderdiğim ilk şiirin el yazısını o kadar güzel bulmuşlar ki, şiiri dizmeyip klişesini alarak öyle yayınlamışlardı.” diyecekti.
Son elli yılın en önemli kitap tasarımcısı idi.
Ayrıca Lorca’nın bütün şiirlerini çevirdiği gibi, Eski Mısır, Mezopotamya şiirinden Octavia Paz gibi çağdaş şa­irleri ilk kez Türk okuruna tanıştıran bir önemli şiir çevirmeni...
Şiir çevirmeni, çünkü şiirden başka bir şeye elini sürmedi şimdiye kadar ve de Türk şiirin­de kendine özgü, önemli bir şair aynı zamanda...
Bence, günümüzün çok önemli bir şairi olmasına rağmen, çevirmenliğini ve grafikerliğini belki o değil de biz öne çıkardığımız için şiiri­nin inceliği, özgünlüğü görmezden gelindi.
İlklerin ve ilkelerin sanatçısıydı.
Kendisine özgü kuralları vardı.
Kendisini tanıdığım 1965 yılından beri işyeri aynı adresteydi: Ankara caddesi, Ankara Han...
Telefonunu dahi hiç değiştirmedi.
Yaz-kış Kadıköy-Sirkeci vapurunda hep aynı yerde oturdu. Öğleleri aynı lokantaya gitti, aynı masaya oturdu.
Konuşmasında derin bir ironi, ince ve keskin bir zekâ vardı.
Yaşamımda emeğinin katkısı büyüktür. İlk şiir kitabım “Kuş Tufanı”nın kapağını yaptı, armağan olarak kapak kâğıdını aldı. Kitabın çinko klişeleri hâlâ durur anılarımın kilerinde...
“Simge”lerin büyük ustasıydı.
Şiirlerinde de bu simgelerin izini sürdü.
Bundan sonra da yarattığı bunca simgeden biri olarak yaşayacak hatıramızda...


27 HAZİRAN 2013, BİRGÜN

Hiç yorum yok: