Simgelerle örülü bir duvarda beş değişik “yüz”ün sûreti. Biri “Açıl, Ey
Gizem” diyen şairin. Biri çizgilerden, noktalardan bir başka dünya yaratan
grafik ustasının. Biri Baudelaire’den “Kötülük Çiçekleri”ni Türkçe söyleyen
çevirmenin. Biri renklerin yolculuğunda düşlerinin ülkesini arayan ressamın...
Öteki ise çağdaş bir hattatın sûreti...
Ama hepsinin altında dokuz harfli iki sözcük: Sait Maden...
Bilenler onu daha çok grafik ustası olarak bildi, bir de çevirmen
olarak. Fakat grafik ustası, çevirmen, ressam ve çağdaş bir hattat olsa da Sait
Maden’in yaptığı bütün işlerin altında her şeyden önce derin bir şiir tutkusu
yatmakta...
Çocukluğu Çorum’da halk ezgileri içinde, ninniler, ağıtlar, ilahiler
arasında geçiyor. 12 yaşında heceyle, aruzla şiirler yazmaya başlıyor.
Fuzulî’nin “Leyla ve Mecnun”unu baştan sona ezberine alıyor. Bir oturuşta aruz
vezniyle yüz dize yazabilecek yetkinlikte ve ilk şiiri 14 yaşında yerel bir
gazetede yayınlanıyor. Bir yıl sonra da bir şiiri İstanbul’da yayınlanan
“Yenigün”de...
Bir konuşmamızda “Gönderdiğim ilk şiirin el yazısını o kadar güzel
bulmuşlar ki, şiiri dizmeyip klişesini alarak öyle yayınlamışlardı.” diyecekti.
Son elli yılın en önemli kitap tasarımcısı idi.
Ayrıca Lorca’nın bütün şiirlerini çevirdiği gibi, Eski Mısır,
Mezopotamya şiirinden Octavia Paz gibi çağdaş şairleri ilk kez Türk okuruna
tanıştıran bir önemli şiir çevirmeni...
Şiir çevirmeni, çünkü şiirden başka bir şeye elini sürmedi şimdiye
kadar ve de Türk şiirinde kendine özgü, önemli bir şair aynı zamanda...
Bence, günümüzün çok önemli bir şairi olmasına rağmen, çevirmenliğini
ve grafikerliğini belki o değil de biz öne çıkardığımız için şiirinin inceliği,
özgünlüğü görmezden gelindi.
İlklerin ve ilkelerin sanatçısıydı.
Kendisine özgü kuralları vardı.
Kendisini tanıdığım 1965 yılından beri işyeri aynı adresteydi: Ankara
caddesi, Ankara Han...
Telefonunu dahi hiç değiştirmedi.
Yaz-kış Kadıköy-Sirkeci vapurunda hep aynı yerde oturdu. Öğleleri aynı
lokantaya gitti, aynı masaya oturdu.
Konuşmasında derin bir ironi, ince ve keskin bir zekâ vardı.
Yaşamımda emeğinin katkısı büyüktür. İlk şiir kitabım “Kuş Tufanı”nın
kapağını yaptı, armağan olarak kapak kâğıdını aldı. Kitabın çinko klişeleri
hâlâ durur anılarımın kilerinde...
“Simge”lerin büyük ustasıydı.
Şiirlerinde de bu simgelerin izini sürdü.
Bundan sonra da yarattığı bunca simgeden biri olarak yaşayacak
hatıramızda...
27 HAZİRAN 2013, BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder