Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü, 1467 yılından beri faaliyet
gösteren ülkenin önemli kurumlarından biri.
Görevleri şöyle özetlebilir: Tedavül ve hatıra paraların; Cumhuriyet
altınlarının basımı; değerli madenlerin analizi ve ticaretinin düzenlenmesi; her
türlü resmi damga ve mührün, madalya ve nişanın üretimi; pasaport, nüfus
cüzdanı, damga ve harç pulları başta olmak üzere tüm kıymetli kâğıt ve
güvenlikli kâğıdın imalatı…
Darphane’de çalışan Basın-İş üyesi 257 işçi 7 aydan
beri işverenle Toplu İş Sözleşmesi görüşmeleri yapıyordu. Anlaşmaya varılamaması üzerine 7 temmuzda
grev kararı aldılar.
Darphane’de 25 yıl önce de bir grev yaşanmıştı ve bu
kurumun tarihinde ilk grevdi.
Cemal Süreya, şiir yanında “Günler” başlığı altında
kısa notlar yazar, bunları numara koyarak yayınlardı.
“949. Gün” başlıklı “Günler”de bu grevi anlatır, çünkü
bir dönem o da Darphane’de müdürlük yapmıştır.
Müdürlüğe yeni başladığı günlerde eski Başbakan Suat
Hayri Ürgüplü’nün kardeşi gelir. Kiloluk bir altın külçeyi sikke altına
dönüştürmek istemektedir. Ama bu yasalara gore mümkün değildir, çünkü Darphane
altın basımı işini yalnız sarrafların getirdiği külçelere yapmaktadır.
Bunun üzerine “sarraflara tam ve acımasız bir tekel
durumu kazandıran bu uygulamanın yasal dayanaklarını araştırmaya” başlar. Bir
tüzük, bir yönetmelik, bir genelge, bir karar, bir emir? Hiçbir şey yoktur.
Bu işten yalnızca İstanbul’daki 23 sarraf yararlanmaktadır.
Maliye Bakanlığı’na bir yazı yazarak durumu özetler ve
büyük ölçüde vergi kaçakçılığına yol açan bu uygulamanın önlenmesini ister.
Çok uzun bir süre yazısına yanıt gelmez. Sonunda,
bütün bürokratik görgü ve nezaket kurallarını bir yana iterek Bakanlıktan yanıt
isteyen ikinci bir yazı, bir tenkit yazısı yazar. Fakat yanıt olarak zamanın Maliye
Bakanı Yılmaz Ergenekon’un bizzat kendisi gelecektir.
Bakan, Darphane’ye gazap içinde girer. “Kapalı yerleri
görmek istiyorum! Kapalı yerleri gösterin bana!” diye bağırıp çağırmaya başlar.
Her yer gösterilir. İş şakaya vurularak, en küçük
çekmecelerin gözleri bile açılır.
Bakan, bu kez de “Arşivi görmek istiyorum! Reşat
altınların kalıpları nerde?” diye kükrer. Oysa arşiv, Sultanahmet’te, Damga
Matbaası bölümündedir.
Ertesi gün arşiv de gezilir. Bu kez yüzü gülüyordur
Bakan’ın.
Tam arabaya binerken Cemal Süreya parmağını kaldırarak
herkesin duyabileceği bir sesle şöyle der: “Beyefendi, bir kapalı yer daha
vardı, ama onu size göstermeyeceğiz...”
Bakan şaşırır, bir an ne yapması gerektiğine karar
veremez.
Süreya hemen ekler: “O da bizim gönlümüz...”
İki gün sonra Bakanlıktan, “Darphaneyi gezdim, pis
buldum.” diye başlayan bir yazı gelir.
Cemal Süreya’nın sekiz on maddelik bu yazıya verdiği
yanıt şu olacaktır:
“Evet o gün Darphane gerçekten pisti. Ama tarihinde ilk
kez olarak ve bir iki saat...”
Cemal Süreya hayatta olsaydı bugün de grevdeki
Darphane çalışanlarının yanında bulunurdu.
Kuşkunuz olmasın!
18
TEMMUZ 2013, BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder