4 Temmuz 2013 Perşembe

ÇAPUL

Ayın ışığı pencerede karanlığı bekliyordu.

Kalemi okuduğu kitabın arasına koydu, kitabı masaya; pencere önüne geldi, perdeyi araladı; ayın ışığından bir tutam alarak perçemine iliştirdi.

Gölge karanlığa çekildi.

Sis sokağa inmişti. Ayın aydınlığı ile sokağa çıktı. Bütün sokaklar, ara ve çıkmaz sokaklar, caddeler, alanlar biber gazı ile bezenmişti. Gaz, nefes al; panzer, nefes al; miğfer, nefes al; maske, nefes al; nefes al; nefes al; nefes al; cop, kalkan, plastik mermi, nefes al; duran adam, nefes al; koşan adam, nefes al; halay çek, nefes al; kırmızı karanfil, beyaz önlük, nefes al; sansür, nefes al; nefes al; nefes al...

Kurşun perçemine değdi.

Perçemine düşürdüğü ayın ışığında okumaya başladı: “Gaz maskesi nefes almamızı sağlayan bir araç oldu. Saldırıdan sonra alan halka açılınca kendimi mülteci kampında bir çocuk olarak hissettim. Her yer saldıran insanlar ile doluydu. Alanda bir sindirilmişlik havası var gibiydi. Ama duruşumuz böyle bir havanın asla mümkün olmadığının bir kanıtıydı.”

Ölüm, ağaca tutundu ve orada kaldı.

Artık kimsenin ne adı var, ne soyadı; Abdullah Cömert, Mehmet Ayvalıtaş, Ethem Sarısülük, Mustafa Sarı, Medeni Yıldırım’dan başka...

Ay, kendi göğüne çekildi.
Işığı, kendi aydınlığına...
Karanlık, bir başına kaldı gölgesi ile...

Yağmur başladı.


04 TEMMUZ 2013, BİRGÜN

Hiç yorum yok: