2 Şubat 2012 Perşembe

KAR IŞIR, IŞITIR DA…

“Kar ışır, ışıtır da…” Metin Eloğlu’nun “Çıt” adlı şiirinden bir dize bu... Eloğlu, Çıldır gölünü görmüş müydü? San¬mıyorum. Ama bu dize Çıldır gölüne ol¬dukça denk düşüyor. Gerçekten burada kar hem ışıyor hem ışıtıyor.
Çünkü göl yok ortada. Gördüğün son¬suz bir beyazlık. Her şey buza kesmiş. Dağ¬lar bir beyazlık içinde, gökyüzü bir beyaz¬lık içinde, su bir beyazlık içinde...
Boğazında düğümlenen sesin, o da son¬suz bir beyazlık içinde...
Sivritepe, Kars’la Çıldır’ı, bu beyazlığın sı¬nırında ikiye ayırıyor.
Kars tarafı daha ılı¬man. Sivritepe’yi geçince Çıldır’a doğru, beyazlığın sonsuzluğu başlıyor.
“Ne sabahtır bu mavilik, ne akşam!
Uyandırmayın beni, uyanamam.
Kaybolmuş sevdikleriniz aşkına,
Allah aşkına, gök, deniz aşkına
Yağsın kar üstümüze buram buram...”
Ahmet Muhip Dıranas’ın dediğince Çıl¬dır’a yaklaştıkça buram buram kokusunu duyuyorsunuz yağan karın, o dibi görün¬meyen beyazlığın.
Cara deresi alttan alta Çıldır gölünün su¬larını boşaltıyor Arpaçay’a bağlanmak üzere. Oradan da yeniden buz tutmak için Kars çayına.
Gölün yanı başında Kayabaşı köyü. Te¬zeğini yakmış bir iki evin silueti.
Bir adam ağıldan çıkardığı “Morkaraman” koyun¬larına yem veriyor. Daha ötede iki-üç “Kalakan” sığırı.
Cara deresi üzerindeki köprünün üzeri de beyazlık içinde.
Bir göz eriminde üç-beş sazın gölgesi. Sazların üzerinde buz tutmuş kekliklerin kanat vuruşları. Gölle karanın birleştiği yer¬ler olmalı buraları...
Çıldır gölünün denizden yüksekliği 1947 metre. Alanı 120 kilometrekare. Bir tatlı su gölü.
Üzerinde yürürsek kaç saatte varırız bir ucundan ötekine?
En iyisi buzlarını bir yerinden aralayıp tatlı sularına dayamak alnımızı.
O buza kesmiş bembeyaz alnımızı.
Beyazlar içinde kaybolan alnımızı.
Baktıkça ürküntü veriyor beyazlık. Bir an önce Sivritepe’nin öte yakasına geçmeli. Ne diyordu Hilmi Yavuz:
“Gök dediğin iki kuşun arası.”
Evet, gökyüzü dediğin iki kuşun arası; biri aklığın, öteki beyazlığın…
“Kar ışır, ışıtır da” çünkü…

ŞAİRİN NOT DEFTERİ

*İleri demokraside “proce” üretiminde sınır yok. Şimdi de Ilısu barajı nedeniyle sular altında kalacak Hasankeyf’i kurtarmak amacıyla 250 metre yüksekliğinde bir duvar procesi önerilmiş… Böylece Hasankeyf’in tarihi dokusu dört duvar içine hapsedilecek… Ülkeyi yazarı, aydını, gazetecisi, genci ile bir hapishaneye çevirmiş zihniyetten başka ne beklenebilirdi?
*1940 kuşağı şairlerindendi. “Edirne” ve “Bursa” şiirlerinde çileli yaşamını yerel renklerin yöresel görünümleriyle dokudu. Avukattı. Son yıllarını Kırklareli’nde küskünlükle yaşadı. 1919’da dünyaya gelmişti, 01 Şubat 1979’da aramızdan ayrıldı. Adı Niyazi Akıncıoğlu idi.
* Türkiye ile Hollanda arasındaki dört yüzyıllık işbirliğinin başlangıcını araştıran “Sultanlar, Tüccarlar, Ressamlar” sergisi 21 ocakta Pera Müzesi’nde açıldı. Amsterdam Müzesi ile ortak bir çalışma sonucunda düzenlenen sergide, hem İstanbul ile Amsterdam’ın, hem iki ülkenin tarihsel ilişkileri irdeleniyor. Sergi 01 nisana kadar gezilebilecek.

ÖMRÜM ZINDAN İÇİNDE

Beyaz mintan geçirdiler sırtıma
Zemheride çıkardılar devlet önüne
Temizlik imandan, suçum idamdan
Attılar da beni zından içine

Attılar da beni zından içine
Dar geliyor artık günler ömrüme

Yavru kuşun kanadında gözlerim
Kelepçenin karasında yüreğim
Bu sevdanın karasında günlerim
Attılar da beni zından içine

Attılar da beni zından içine
Yar olmuyor artık yıllar ömrüme

02 ŞUBAT 2012, BİRGÜN

Hiç yorum yok: