Türkiye siyaset tarihi yanında edebiyat tarihi de jurnal, sivil polis, hafiye öyküleriyle örülüdür. Abdülhamit döneminden günümüze edebiyat tarihinde yaşanan hafiye öyküleri zengin bir antoloji oluşturur. Aziz Nesin’in “Savulun, Sosyalizm Geliyor” öyküsü bu anlamda başyapıtlarından biri sayılmalıdır.
Anımsayalım:
Bir yazar, polis takibinden uzak kalmak için İstanbul’un kenar mahallelerinden birinde yaşamayı seçer. Birkaç gün sonra bir sivil polis, evinin karşısında bir karpuz sergisi açar. Giderek bakkaldı, kasaptı derken sivil polislerden oluşan bir çarşı esnafı oluşacaktır yazarın çevresinde…
20. yüzyıl romancılarından Mahmut Yesari’nin de bizzat yaşadığı ilginç bir “hafiye” öyküsü vardır.
Üstat, genellikle Sirkeci’deki bir otelde kalmakta ve yazılarını çevredeki kahve ya da meyhanelerde yazmaktadır.
Bir özelliği de yazılarından kazandığı parayı, zaten başka kazanç kapısı yoktur, tek başına yemeyip eşiyle dostuyla paylaşmasıdır.
Bu arkadaşlarından biri de İstanbul Şehir Tiyatroları’nda kendi yaşamına uygun rollere çıkmak olan Saffet Baba’dır.
Baba, Yesari’yi hiç yalnız bırakmaz, bütün ayak işlerine koşar.
Bu arada da Yesari’ye yakınır: “Sizin eşiniz dostunuz çok, onlara söyleseniz de bana bir ek iş verseler; ben de bu sayede geçinsem!”
Mahmut Yesari, Saffet Baba’ya bir iş bulmayı düşünürken Babıâli yokuşunda, İkdam Yurdu önünde arkadaşı Aziz Hüdai’ye rastlar.
Ve Hüdai’ye Saffet Baba’nın durumu anlatarak, onun için bir iş ricasında bulunur.
Bir zaman sonra Yesari, Aziz Hüdai tarafından çağrılır.
Üstadı bir düşüncedir alır.
Acaba Aziz Hüdai, kendisini neden ve niçin acele görmek istemektedir. Çünkü Aziz Hüdai, o zamanlar MAH denilen Milli Emniyet Teşkilatı’nın İstanbul’daki başmüfettişidir ve her türlü gizli iş ondan sorulmaktadır.
Kalkar, ağır ağır Cağaloğlu yokuşunu çıkar, Aziz Hüdai’nin makamına gelir.
Biraz sohbetten sonra Aziz Hüdai zile basar, gelen memura,
“Mahmut Yesari Bey’in dosyasını bana getirin!” der.
Adam, gider kabarık birkaç tane dosya getirir, önüne saygıyla koyar.
Aziz Hüdai, dosyalardan birini üstadın önüne koyarak, “Okuyun, imzaya da bakın…” der.
Mahmut Yesari imzaya göz atar, bir de ne görsün, bütün raporların altında Saffet Baba’nın imzası yok mu?
Bu sefer Mahmut Yesari gülmeye başlar:
“Yahu” der, “biz bu adamı, iyilik etmek için sana gönderdik, kötülüğü bize dokundu.”
Aziz Hüdai, “Dosyalardakini görsen daha çok şaşarsın…” der.
“Ne var, ne yapmışım?”
“Atatürk’e suikastlar düzenliyormuşsun. Halife ile ilişki kurmuşsun. Bazı gizli derneklerin yönetim kurullarında imişsin. Her içkide İsmet Paşa’ya, hükümete, iktidar partisine sövüyormuşsun.”
“Bunları ben mi yapıyor muşum?”
“Saffet Baba’ya göre sen yapıyormuşsun!”
“Siz inandınız mı bunlara?”
“İnanmadığım için sizi çağırdım üstat. Bize, bir iş bulun, yazıktır dediğin adam böyle çıktı. Bundan sonra sen dikkatli ol! Arkadaşlarını iyi seç!”
Mahmut Yesari, Saffet Baba’ya “Bunu niye yaptın?” diye sorduğunda, “Bana rapor ver dediler, senden başka ünlü kimseyi tanımıyorum ki rapor edeyim” diyecektir.
ŞAİRİN NOT DEFTERİ
* “Işığın Ressamı” Nazmi Ziya Güran’ın sergisi 18 Şubat Cumartesi günü Kadir Has Üniversitesi Rezan Has Müzesi’nde açılıyor. Sergi 17 Nisana kadar görülebilecek.
* Marmara Belediyeler Birliği’nce düzenlenen “İstanbul Dersleri” ana başlıklı bilimsel eğitim programlarına “Bir Antikacı Dükkânı Olarak İstanbul” konulu konferansla devam ediliyor. Araştırmacı-yazar Ekrem Işın’ın vereceği konferans Birliğin Eminönü’nde merkez binasında 28 Şubat Salı günü saat 14.00 – 16.00 arasında…
*Arte İstanbul ve İmoga işbirliğiyle gerçekleşen “Baskı Resmin Ustaları” sergisi 13 Şubat Pazartesi günü açıldı. Türk resim tarihinin önemli sanatçılarının özgün baskıları 10 Marta kadar izlenebilecek.
ANAHTAR
Suya vuran ayışığı bildim seni
anıların kilidini açan anahtar
Anılarda kilitli kaldı ruhum şimdi
16 ŞUBAT 2012, BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder