23 Şubat 2012 Perşembe

GÖZE “GÖZLÜK” YAKIŞIR…

Gözlük kullanmaya, “sigara” içmeye geç başladığım gibi ömrümün biraz uzak tarihlerinde başladım. Aslında gözlerim bozukmuş da farkında değilmişim.
Yıl 1976 olmalı, Beşiktaş’ın Fiorentina ile İnönü stadyumunda bir Avrupa Kupası maçı vardı. Sahadaki bulanıklığı, maçta atılan havai fişeklere veriyordum. Yanımdaki arkadaşın gözlüğünü aldım, baktım her şey pırıl pırıl.
Meğer bizim gözler, beş numaraya doğru almış başını gidiyormuş...
Ve o günden itibaren gözlük kullanmaya başladım, üstelik bir “okuma gözlüğü” birlikte…
Nedir gözlüğün hayatımızdaki yeri ve önemi?
Burada bir parantez açıp gözlüğün tarihini bilginize sunmak istiyorum.
1200 yılları, Mısırlılar, Yunanlılar ve Romalılar henüz gözlüğü tanımıyorlar. Bu nedenle antik dönem yazarları, filozof ve düşünürleri yakını iyi göremiyorlarsa, yazmak istedikleri şeyleri kölelerine yazdırıyorlar. 13. yüzyılın ortalarına doğru ilk kez gözlükle karşılaşıyoruz. O dönemin gözlükleri bir yüzü bombeli, öteki yüzü düz, büyük kristal bloklardan oluşan “okuma taşları”...
1267’de İngiliz fizikçi Roger Bacon, “Opus Majus” adlı kitabında ilk kez görme bozukluğunun cam ya da kristal maddeler yardımıyla düzeltilebileceğinden söz ediyor.
13. yüzyıl sonlarında iki mercek bir çiviyle birbirine tutturuluyor ve bu saplı gözlükler ilk gözlük modelini oluşturuyor.
13. yüzyılın sonlarında Venedik’te bazı manastırlarda ortaya çıkarılan bulgular, gözlüğün doğduğu yerin İtalya’nın kuzeyi olduğunu düşündürüyor.
1470’te “Burun üzerinde duran yuvarlık binokl”un tasarlanması gözlük kullananlara büyük kolaylık sağlıyor. Bir köprü ile birleştirilen mercekler artık üst üste binmiyordur; çünkü tek parçalıdırlar.
16. yüzyılda gözlükçüler, burnun üstüne binen ağır mercek çiftinin yerine, kulakların çevresinden geçirilen bir ipliğe, kurdelaya ya da kayışa bağlanmış gözlükleri geliştiriyorlar. Buğulu camı da bulan Çinliler, kulakların arkasından geçen bir ipin uçlarına gözlüğü tutturmayı düşünüyorlar.
1746’da Parisli bir gözlükçü, şakakların üstündeki sapları biraz baskı yapsa da dar ve yüzün küçük bir bölümünü kaplayan gözlükler yapıyor.
1950’de gözlük saplarını kulakların arkasına uzatmak ve sapların uçlarına kavis vermek için tam bir yüzyıl beklemek gerekecektir.
20. yüzyılda cam ve metal sanayiindeki gelişmeler ise gözlüklerin ucuzlamasını ve gözlük kullanımının yaygınlaşmasını sağlıyor.
*
Şimdi gelelim sorunun özüne…
Son günlerin moda trendlerinden biri de gözlük… Çünkü “Bir zamanlar gözlük kullanmak gençlerin hiç istemediği ve onlar için rahatsız edici bir durumken, son zamanlarda karizmatik olma ve dikkat çekme yollarından biri haline gelmiş...”
Televizyonların özellikle tartışma programlarında ağzı kalabalık konuşmacıların en dikkati çeken aksesuarlarından biri de mavi, mor, pembe başta olmak üzere rengârenk çerçeveli gözlükleri…
Gerçi ben oldum olası tel çerçeveli gözlük kullanıyorum. Ama perşembe günleri gazetemizin arka sayfasında yazılarını beğeni ile okuduğum “Eski Solcu” arkadaşımıza da bir önerim olacak…
Karizmatik yazılarına o sakallı fotografisi pek yakışmıyor. O fotografisini mor bir gözlükle süslerse yazıları kadar kişiliği de karizmatik bir görünüme kavuşacaktır.
Benden söylemesi…

ŞAİRİN NOT DEFTERİ

*Doğa Koleji’nin Öğrenci Meclisleri, İstanbul’daki tüm 6-12. sınıflara açık olan bir karikatür yarışması düzenliyor. Öğrencilerin çizim ve yaratıcılık yeteneklerini sergileyecekleri yarışmada, ‘fen bilimleri’, ‘mühendislik-teknoloji’ ve ‘sınav kaygısı’ kategorileri bulunmakta...
*TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi bir süredir başkent Ankara’nın kent kültürünü yitirmesi, önemli kamu kuruluşlarının kentten taşınması, Merkez Bankası’nın İstanbul’da yeniden yapılanması ve kentin sanat yaşamının sönükleşmesi ile birlikte içinin boşaltılmasına karşı bir dizi çalışma yürütmekte... Bütün bunlar yarın 41. Dönem Olağan Genel Kurulu öncesinde “Direnişin ve Umudun Başkenti Ankara Forumu”nda tartışmaya açılacak…
*Şarap ve yaşam kültürü dergisi “Karaf Magazin” 49. sayısında bir şarap ülkesi Gürcistan’ın tanıtımı ve ressam Pirosmani’nin yapıtları ile şarabın izini sürdürüyor. “Şarap ve Sanat” bölümünün konusu ile şarabın anavatanında bir uygarlık olarak Urartular…

BAĞIŞ

Zemheride söğütlerin serinliğine
bağışla ömrümün yaz baharını

O zaman, gamzenin sığınağında
işte orada, unuturum ihtiyarlığımı

23 ŞUBAT 2011, BİRGÜN

Hiç yorum yok: