Önce şair arkadaşım Ahmet Telli’nin “Kamuoyuna ve Hukukun Bugünkü Temsilcilerine” yazdığı bildiriyi okuyalım:
“Hukukun hafızası yasaların ömrü kadardır. Ama bir toplumun ortak hafızasını yaratan, bu hafızayı yarınlara taşıyan aydınların vicdanıdır, yazarların, sanatçıların şiirleri, romanları, türküleridir.
Mürekkebin hafızası, türkünün çığlığı hukukun hükmünden daha uzun ömürlüdür; hatta bunlarda zamanaşımı yoktur. Bilinsin istiyoruz.
Bizler, aşağıda imzası olanlar; aslında daha çoğuz. Ama 1980’den bu yana, vicdanları çürütenler gibi, hafızaları boşaltanlar gibi çabucak bir araya gelemiyoruz. İşte o yüzden Sivas’ta bu ülkenin kaybetmekten toprağının içi kavrulduğu şair, yazar ve ozan dostlarımızın acısıyla kıvranıyor, mağdur geldiğimiz duruşmalarda, bir kez daha mağdur edilerek horlanıyoruz. Ama biliniz ki, bu metinle duyurmak istediğimiz ülkemizin vicdanıdır.
İsteğimiz şudur:
Bu kadar çok olan bizler, bir kez daha tarihe, zamana bir not düşerek hukukun savunucusu olan ilgili yargıçlara diyoruz ki: Sivas Davası’nda zamanaşımı olmamalı. Çünkü bu dava insanlık suçu kapsamındadır.
Bekliyoruz;
Umuyoruz; ummak istiyoruz…
Hayal kırıklığı hep bizler için olmasın diyoruz.”
Sivas davası 18 yıldır kanayan bir yara…
Üzerine kitaplar yazıldı, türküler bestelendi, belgeseller yapıldı; ama dava bir türlü sonuçlanmadı ve sonuçlanacak gibi de görülmüyor. (Bu yazının yazıldığı salı günü dava 16 Mart 2012’ye ertelendi.)
Sivas’ta yakılan 33 aydının çocukları büyüdü, 18 yıldır aynı acıyı yaşıyorlar. Çünkü Madımak yangını hâlâ onların yüreklerinde devam ediyor. Onlarla birlikte anneleri, babaları, amca ve yeğenleri, teyze ve kardeşleri, anıları, geçmişleri, gelecekleri de yandı. Toplumun vicdanı kül oldu.
Şimdi davayı uzatarak zamanaşımı zırhına sığınmak istiyorlar.
“Yüzleşme”nin gündemde olduğu bu günlerde Sivas davasını sürüncemede bırakarak ne zaman katillerden hesap soracağız?
Yazının başında verdiğim bildiriyi aşağıda adlarını verdiğim bir grup aydın, sanatçı imzaladı. Ülkemizin yakın tarihinin yüz karası bu davaya sahip çıkanlar elbette bu kadar olmamalı.
(Adnan Azar, Ahmet Oktay, Ahmet Erhan, Ataol Behramoğlu, Akif Kurtuluş, Ali Hikmet, Altay Öktem, Atilla Birkiye, Aydın Şimşek, Aydın Afacan, Azad Ziya Eren, Birhan Keskin, Betül Dündar, Cem Uzungüneş, Cenk Gündoğdu, Cevat Çapan, Cezmi Ersöz, Çiğdem Sezer, Deniz durukan, Emel İrtem, Enver Ercan, Gonca Özmen, Gülten Akın, Haydar Ergülen, Hakan Savlı, Harun Atak, Hicri İzgören, Hidayet Karakuş, Hilmi Yavuz, Hüseyin Atabaş, Hüseyin Ferhat, Hüseyin Yurttaş, küçük İskender, Mehmet Butakın, Metin Celal, Metin Kaygalak, Murathan Mungan, Nurduran Duman, Orhan Alkaya, Onur Behramoğlu, Onur Caymaz, Refik Durbaş, Sezai Sarıoğlu, İ.Mert Başat, Serdar Koçak, Semih Çelenk, Sennur Sezer, Sina Akyol, Şeref Bilsel, Şükrü Erbaş, Tuğrul Keskin,Turgay Fişekçi, Vural Bahadır Bayrıl, Zeynep Köylü)
Özgürlüklerden, hakça bir düzenden, hukukun üstünlüğünden yana olan, başta bütün sivil kurum ve kuruluşları ve elbette aydınlar, yazarlar, şairler, duyarlı yurttaşlar bu davanın bir an önce sonuca bağlanması için de Metin Altıok’un kızı Zeynep Altıok Akatlı ile Behçet Aysan’ın kızı Eren Aysan’ın öncülüğünde oluşturulan “Toplumsal Bellek Platformu”na destek vermelidirler.
Bu arada CHP, davanın zamanaşımına uğramaması için Meclis’te bir yasa hazırlığı içinde…
Sivas katliâmını yapanlara destek verenleri, katliâmın avukatlığını yapanları milletvekilliği ile bir anlamda ödüllendiren bir iktidarın çoğunluğunu oluşturan bir Meclis’ten bu yasanın geçebileceğine inanıyor musunuz?
ŞAİRİN NOT DEFTERİ
*Twitter bilmem, facebook ile işim yok, cep telefonu çalışma masamın en uzak noktasındadır. Bilgisayarı, daktilo misali yalnız yazı yazmak için kullanırım. Ama son günlerde telefon bir kâbusa dönüştü. Sanki kişisel bir alet değil de, kamu malı… Her gün en az 4-5 kez çalmakta… Hayır, dostlar, arkadaşlar, akrabalar adına değil, “kampanya”lar için… Bırakın yasal bir yaptırımı, bunun bir edebi, kişiye saygısı, adabı yok mu? Reklamın, kampanyanın TV’lerde, renkli gazetelerde tacizi yetmiyormuş gibi, şimdi de cep telefonlarında mı başladı?
* Yakın zamana kadar PTT’nin sokak başlarında gaz tenekesi büyüklüğünde “mektup” kutuları vardı. Ülkede her şey özelleşirken onlar da ortadan kayboldular. Şimdi Posta İdaresi bu uygulamayı canlandırmak amacıyla sokak başlarına bu kez varil büyüklüğünde variller koymaya başladı. Kadıköy’de bir örneğini gördüm. İyi, güzel de günümüzde mektup yazan kaç kişi kaldı, bilgisayar hayatımıza bu kadar egemenken? Ayrıca bir “mevkute”yi Beyoğlu’dan Göztepe’ye yirmi günde ulaştıran Posta İdaresi bu kutulara atılan mektupları ne zaman alacak da kaç günde adresine teslim edebilecek?
* Her gün renkli gazetelerde sayfalarca yer alan “konut” ilanları Türkiye ekonomisinin nasıl büyüdüğünün bir göstergesi olabilir mi?
İNADINA ŞİİR
Gençliğim kaç adım geride kaldı
İhtiyarlığım kaç adım önde?
08 ARALIK 2011, BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder