Amerika Birleşik Devletleri’nde İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra büyük bir “Solcu Avı” düzenlenir. Egemen çevreler sendikalardaki, üniversitelerdeki, sinema-tiyatro çalışanları arasındaki solcuları ezebilmek için geniş bir soruşturma başlatırlar. Soruşturmayı da ABD Temsilciler Meclisi’ne bağlı “Amerika’ya Karşı Çalışmaları Araştırma Komitesi” yürütecek ve Gary Cooper’den Bertolt Brecht’e, Elia Kazan’dan Arthur Miller’e kimi ünlü sanatçılar sorguya çekilecektir.
Bu soruşturmalarda “suçlu” bulunanlar kara listeye alınır, işsiz kalırlar, yoksulluk çekmeye mahkûm edilirler.
Anayasanın kendilerine sağladığı hakka dayanarak tanıklık etmemekte direnenler, “Komiteyi aşağılamak” suçuyla hapse atılacaklardır.
Whittaker Chambers ile Richard M.Nixon’un casuslukla suçladığı Alger Hiss ise idam cezasına çarptırılır.
Bu arada Senatör McCarty, Komünistlerin devlet dairelerine bile sızdığını ileri sürerek yeni bir kampanya başlatır ve Kore savaşından Komünistleri sorumlu tutar.
I.F.Stone gibi birkaç gazeteci, Kore savaşını Komünistlerin değil, Güneydoğu Asya’yı denetim altında tutmak isteyen Amerikan emperyalizminin yol açtığını söylerlerse de Rosenberg’lerin bu “cadı kazanı”nda öldürülmelerine engel olamazlar.
Komite, Ekim 1947’de Hollywood’un kimi ünlülerini sorguya çeker. Robert Taylor, Ronald Reagan, Gary Cooper Komite’nin safında yer alırlar.
Komünist olduğu ileri sürülen sekiz kişi ise Komite’nin karşısına çıkmaz. “Hollywood Onları” olarak bilinen Alvah Bessie, Herbert Biberman, Lester Cole, Edward Dmytryk, Ring Lardner Jr., John Howard Lawson, Albert Maltz, Samuel Ornitz, Adrian Stock ve Dalton Trumbo ise Komite’ye karşı çıkarlar. Dmytryk, Lardner ve Trumbo bir süre sonra “eski bir Komünist” olduklarını kabul edeceklerdir.
Elbette yukarıdaki olaylarla ülkemizde yaşananlarla bir ilgisi bulunmamaktadır. Ama 27 Ekim 1947’de suçlamaları reddeden ve Komite’de okunmayan bildirisinde şu görüşlerini açıklayan Lawson’un söylediklerinden günümüz için kimi dersler çıkarmamak mümkün müdür?
“Lekelemek için yazarların, sanatçıların seçilmesi şaşırtıcı değildir. Yazarlar, sanatçılar, bilim adamları ve eğitimciler, demokrasiden nefret edenlerin ilk hedefleridir. Yazarın demokrasilerde özel bir sorumluluğu vardır, düşünce alışverişi geliştirir. Düşüncelere sınır çizmek ve haberleşmeye sansür koymak amacını güden, bu amaçlarını tutanaklarda belirten kimselerin saldırısına uğramaktan onur duyuyorum.”
“Söz özgürlüğüyle düşüncelere zincir vurma çabası arasındaki savaş, halkla bir azınlığın, halktan korkan bir azınlığın arasındaki savaştır aslında. Haberleşme özgürlüğüne saldırı, halkımıza saldırıdır.”
ŞAİRİN NOT DEFTERİ
*TRT’den günlerdir bütçe görüşmelerini izliyorum. Hangi konu açılsa iktidar sözcüleri 2002 ile günümüzü karşılaştırıyor ve bugün “ileri demokrasi” olarak daha iyi bir noktada olduğumuzu dile getiriyorlar. Yoksulluk da bu konular arasında ekonominin bu kadar üst düzeyde olmasına karşın… Peki, biri de 2002 öncesi ile bugün arasında işlenen kadın cinayetlerinin dökümünü çıkarsa… Refahı artan bir ülkede bugün yoksulluk nedeniyle kadın cinayetleri neden bu kadar artış gösteriyor acaba?
* İzmir Konak Belediyesi’nin düzenlediği “Ustaya Saygı” etkinliğinin bu akşamki konuğu Halikarnas Balıkçısı’nın manevi oğlu olarak yapıtlarını ölümünden sonra yayınlayan, gazeteci-yazar, Prof. Dr. Şadan Gökovalı. Prof. Dr. Türkan Saylan Alsancak Kültür Sanat Merkezi’nde saat 18.00’de başlayacak etkinlikte Gökovalı’nın yaşamı ve yapıtları dostları tarafından anlatılacak.
* “Tutam yar elinden”, “Dün gece yar hanesinde yastığım bir taş idi” gibi onlarca türküyle tanınan ve Erzurum’un “Türkü Paşası” olarak bilinen Raci Alkır, geçen hafta yaşamını yitirdi. Davudi sesiyle “Tatyan baba” olarak da Raci Alkır, bir süreden beri böbrek rahatsızlığı nedeniyle Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tedavi görüyordu.
İNADINA ŞİİR
Bir deniz yıldızıydı
teni parlıyordu
sabahın sisinde...
22 ARALIK 2011, BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder