Mustafa Baydar’ı bugünün
gençlerinden kim hatırlar? Bir dönem, gençlerin başı ucunda duran “Atatürk
Diyor Ki” ve “Atatürk’le Konuşmalar” başlıklı kitapları derleyen Baydar’ı...
Cumhuriyet gazetesinde ça¬lışmaya
başladığım 1969 yılında Baydar, düzeltme servisi¬nin şefi idi.
O yıllar, düzeltme servisinde
çalışan Kemal Özer, Adnan Özyalçıner, Konur Ertop, Ertuğ Karakullukçu, Zeki
Yücel ve benimle birlikte bütün gazetenin “Üstat” diye çağırdığı, kendi
halinde, içine kapanık bir adamdı.
Bütün emeli ve umudu, emekliliğini
doldurup kendisini bütünüyle “yazı”larına vermekti. Çünkü Türk edebiyatı
üzerine kitap olacak boyutta 620 kadar dosya biriktirdiğini söylerdi her
fırsatta...
“Üstat”, elli yaşının sınırını biraz
aşmıştı ki, emekli oldu. Ama ömrü vefa etmeyecek, 20 Ağustos 1976’da aramızdan
ayrılacaktı.
34 yıl, haftanın 45 günü birlikte
çalıştığımızdan biliyorum, kendisi üzerine konuşmayı pek sevmezdi.
İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirmiş, bir süre Diyarbakır’da
edebiyat öğretmenliği yapmıştı. Ama adı “solcu”ya çıktığından öğretmenlikten
ayrılarak kapağı İstanbul’a atmıştı. Bu konu açıldığında “Aman aman” diyerek
geçiştirirdi.
İstanbul’da da tutunmak kolay mı?
Bir akşam gazetesinde geceleri
baskının hesabını tutmak, sabah bir başka işyerinin muhasebesine bakmak,
öğleden sonra da yine bir başka gazetenin “düzeltme” servisinde çalışmak...
Arada da zamandan çalabilirse
kalbinin kapılarını edebiyata açmak...
Siz ancak bir ucundan sorarsanız,
“Üstat” da bir ucundan anlatırdı başından geçenleri...
Emekliliğinin yaklaştığı günlerde
yaşadığı bir olay ise dün gibi hâlâ durmaktadır anılarımın tavan arasında.
“Üstat” o yıllar, Ankara’da ömür
defterinin son yapraklarını yazan Yakup Kadri üzerine çalışmaktadır.
Cumhuriyet gazetesi için bir yazı
dizisi hazırlar, çünkü Yakup Kadri ile hemen her hafta sonu Ankara’ya gidip
görüşmektedir.
(Sevgili okur, ben o yıllarda
Cumhuriyet’e yeni girdiğim için düzeltme servisinde asgari ücret ile çalışıyordum.
Düzeltme servisinde her gece birimizin nöbetçi olarak çalışması gerekiyordu.
Baydar’ın nöbeti cuma geceleri idi. Cumartesi günleri Yakup Kadri ile görüşmek
için Ankara’ya gideceğinden onun yerine cuma geceleri de ben çalışırdım.)
Fakat yazı işleri diziyi yayına
koymakta hiç de acele etmemektedir.
“Üstat” ise hem heyecanlı, hem
tedirgindir, kimseye de bir şey söylemek yanlısı değildir.
Biraz da sanırım Adnan Özyalçıner’in
kışkırtmasıyla o yıllar şimdi kullanılmayan konağın üst katında oturan ve yazılarını
orada yazan Başyazar Nadir Nadi’ye çıkar “Üstat”...
Ardını şöyle anlatacaktır:
“Kapıyı vurdum girdim. Nadir Bey
adımı sordu önce. Mustafa Baydar deyince birden çok heyecanlanmıştı. Hemen
odacısı Hasan Efendi’yi çağırdı, çay mı, kahve mi içeceğimi sordu. Ağzım
kurumuş, ama bir bardak su istemek bile aklıma gelmiyor.
Ve başladı soru yağmuruna:
Üniversitede dersler nasıl gidiyordu, çeviriler ne âlemdeydi?
Anladım ki beni çevirmen Nasuhi
Baydar ile karıştırıyor.
Güç bela ‘Ben’, dedim ‘aciz kulunuz 20
yıldır Cumhuriyet’in düzeltme servisinde...’
Daha sözümü tamamlamadan Nadir Bey
anlamıştı yanlışlığını.
‘Peki peki, hemen hallederiz o
sorunu’ diyerek uğurladı beni.”
Ve bir haftaya kalmadan “Üstad”ın
Yakup Kadri ile ilgili dizi yazısı “Cumhuriyet”te tefrika edilecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder