Nisan 1905 tarihinde yazılan ve “Hitap” adıyla da bilinen “Tarih-i Kadim”in
yazılış öyküsünü Ruşen Eşref, 1919 yılında yayımladığı “Tevfik Fikret”
kitabında şöyle anlatacaktır:
“Şiirlerinden
birkaçının sergüzeştini bizzat kendisinden dinledimdi: Mesela ‘Hitab’ı yağmurlu
bir kurban bayramı gecesi yazmış.
-Hava
o gece birdenbire bozulmuştu. Yağmur taneleri şiirin mısralarına ahenk
tutuyordu, dediydi.”
O
gün arifedir.
Tevfik
Fikret eşi, oğlu ile İstinye’ye bir sandal gezintisi yapar.
Kürekleri
oğlu Halûk çekiyordur.
Yanlarından
geçen bir sandalın içinde iki kurbanlık koyun vardır.
Tevfik
Fikret bunları görünce irticalen şu iki dizeyi mırıldanır:
“Din
şehit ister, âsman kurban;
Her
zaman, her tarafta kan, kan”
İşte
“Hitab”ı yazdırmaya neden bu olur.
Ertesi
sabah, kendisini ziyarete gelen Amerikalı öğrencilerinden birine bu şiirini
okur.
Ve
bütün basılmayıp da neşredilmesini istediği şiirler gibi derhal kendisi ve
öğrencilerinden birkaçı, yazıları belli olmasın diye kâğıtları ters tutarak, sözcükleri
baş aşağı yazarak beş on nüsha temize çekerler ve bayramlaşmaya gelen önemli
dostlara dağıtırlar.
Ruşen
Eşref, Fikret’in günlük yaşamını da şöyle aktaracaktır:
“Arkadaşları
Âşiyan’a gittiklerinde Fikret, kapılardan birinde yavaşça görünür, seri
adımlarla size yaklaşır, tombul parmaklarının ucu sivri elini size uzatır ve
elinizi içtenlikle sıkar.
Kanepesine
oturur. Parmaklarını birbirine kenetler. Ellerini ovuşturur.
Ve
bakışlarını, gözlerini önüne eğerek, o iri görünümlü bedenden hiç
beklemediğiniz nazik bir sesle hatırınızı sorar.”
O
zaman Tevfik Fikret’in artık gayet sıkılgan bir insandır.
Sözcükleri
bir gözyaşı, cümleleri dinmek bilmeyen bir coşkudur.
Onu
dinlerken insanlığı daha uzaktan, daha açık görmek için yükselmiş ve
karışıklıktan arınmış görkemli bir varlıkla karşılaşırsınız.
Ruşen
Eşref’e göre “Hep insanlığın karanlık, çamurlu yollarında, dehlizlerinde
sitemkâr dolaşır, hemcinsleri için kurtuluş diler.
Ruhu,
hep insanlığın elemleriyle doludur ve zehirli, kahırlı, her zaman bedbin
görünür.
Bütün
bu yoğun karanlık içinde cesaret aldığı ışık kaynağı ise erdem olacaktır.”
*
Samih
Emre takma adıyla yazan Rauf Mutluay, 20 Ağustos 1985 tarihli “Yön” dergisinde
çıkan “Fikri Hür, İrfanı Hür, Vicdanı Hür Bir Şair” başlıklı yazısında Dr.
Mazhar Osman Uzman’ın bir anısına yer verir:
Berlin’de bir toplantıda çok istendiği için
İsmail Müştak “Sis” şiirini okur.
Coşkunluklar,
alkışlar ölçüsüzdür.
Arka
sıralardan “Tarih-i Kadim” şiirinin okunması istenir.
İsmail
Müştak onu da okurken salonda birden bir ses yükselir.
Birisi,
‘Burası Almanya’dır. Bu yapıt din ve toplum aleyhinedir. Sosyalistlik telkin
eden böyle bir manzume, burada okunamaz’ diye bağırır.
Bu kişi, Fikret’in enişte kardeşi, Budapeşte
konsolosu Ahmet Hikmet Müftüoğlu’dur.
Ortalıkta
“Bu zata ne oluyor kuzum” fısıltısı dolaşır.
Galiba
“Ailevi bir meseleden” diye konuşmalar olur.
Artık
kimseden neşe kalmamıştır.
08
HAZİRAN 2017, BirGün
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder