23 Haziran 2017 Cuma

KİLİT ALTINDA BİR ROMAN!

Bugün adı unutulmuş yazarlar künyesinde kayıtlı bulunan Kemalettin Şükrü,  1930’lu, 1940’lı yıllarda özellikle tarihi konuları ele aldığı romanlarıyla çok okunan bir yazardır.
40’lı yılların önemli gazetecilerinden Yekta Ragıp Önen’in Günvar Otmanbölük’e anlattığına göre zamanın “Son Posta” gazetesinde Kemalettin Şükrü’nün denizle ilgili bir romanı yayımlanmaktadır. (Babıâli’nin Yarım Asırlıkları.)
Kemalettin Şükrü, romanının parasını haftalık olarak almakta ve ardından Romanya’ya geziye gitmektedir.
Romanya’da kalması uzun sürdüğü zaman da eldeki tefrika tükenecek ve gazeteye “Yazar rahatsızlandı, bu nedenle tefrikaya devam edemiyoruz” benzeri özürler konulacaktır.
Zamanla bu özürler çoğalır olmuştur.
Ve bir gün Kemalettin Şükrü, Romanya’dan döner.
Gazete yönetimi karar almıştır: Romanının geri kalan bölümünü gazetede yazacaktır.
“Son Saat”in sahibi Selim Ragıp Emeç, Kemalettin Şükrü’yü dar bir yokuşa bakan muhasebe odasına götürecek ve şöyle diyecektir:
“Romanını burada yazıp tamamlayacaksın. Dışarı çıkmak yasak. Sana pencereden, demir parmaklıklar arasından yemeğin verilecek, çay ve kahven uzatılacaktır. Paranı da tam alıp mahpusluktan kurtulacaksın.”
Kemalettin Şükrü, orada ne kadar kaldı bilinmez.
Ama romanını tamamlayacak, bir gün sonra da tefrikanın bittiği ilan edilecektir.
Bu kez de okurlar gazeteyi telefonla soru yağmuruna tutacaktır:
“Yahu, yanan kalyondan dört denizci kayığa bindi, sahile üçü çıktı. Dördüncü denizci nerede? Denize düşüp boğuldu mu, yoksa yüzerek sahile mi ulaştı.”
O yılların labirentinde yarım kalmış bir romanın kapağında da Peyami Safa’nın adı bulunmaktadır.
Peyami Safa “Haber” gazetesinde hem “Vecizeler” başlığı altında günlük yazılar yazmakta, hem de bir romanı tefrika edilmektedir.
Yazılarının parasını zamanında alamayınca da yazılarını ve tefrikasını keserek gazeteden ayrılacaktır.
Yarım kalan romanı ise Rasim Us tamamlayacaktır.
Yine o yıllarda Nizamettin Nazif, bir romanında koca bir yılanı kar üzerinde dolaştırmıştır.
Üstat, “Olmaz!” diyenlere “Siz yılanı bulup aksini kanıtlayın!” diyecektir.
Zaman yine 1940’lı yılların başı…
Samim Kocagöz, Ahmet Halit Kitabevi ile bir şiir antolojisi üzerinde anlaşır. Ahmet Halit, Kocagöz’ün ilk öykü kitabı “Telli Kavak”ı yayımlamıştır.
Kocagöz, antolojiyi Salâh Birsel ile hazırlamayı düşünmektedir.
Sonunda işin bütün yükü Salâh Beye kalacak ve hazırladığı antolojiyi Kocagöz’le birlikte Ahmet Halit’e götüreceklerdir.
Fakat Ahmet Halit, eski şairlerin neden yere vurulduğunu, genç şairlerin ise neden göklere çıkarıldığını anlamayacak, bir de bizzat tanıdığı Rıfat Ilgaz’ın fotoğrafını görünce antolojiyi yayımlamaktan vazgeçecektir.
İki yazar da antolojiyi hazırlamaya başlarken 25 lira avans almıştır. Antoloji basılınca 25 lira daha alacaklardır.
Ama 25 liranın karşılığı olarak birer bardak soğuk su içeceklerdir.
Bu arada Salâh Bey, Ahmet Halit Kitabevi’nin ak kâğıt üzerine bir fotografisini de çıkarır: (Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu.)
Kitabevi’nin üst katında kimse oturmaz. Odalardan biri Ahmet Halit’in özel kitaplığıdır. Odada adım atacak yer yoktur. Raflar kitapları almadığı için döşeme de kitaplarla doldurulmuştur.
Ahmet Halit, odasıyla şöyle böbürlenecektir:
“Ben İsmail Habib’i bu odaya kapattım. Üstüne de kilit vurup ‘Türk Teceddüt Edebiyatı’nı yazdırdım.”

  *

Salâh Birsel,  Sabahattin Kudret Aksal, Orhan Hançerlioğlu ve Oktay Akbal iki gecedir rakı fıçılarına dalıp dalıp çıkmaktadırlar.
Eski günlerden, eski tanıdıklardan söz açarlar.
Aksal, Hançerlioğlu ve Akbal, Birsel’in “Kahveler” çalışmasını merak etmektedirler.
Çoğunda Birsel’in de olduğu birkaç anı anlatırlar. Bir olayın çeşitli kişilerin belleklerinde yer ediş biçimlerinin kimi zaman ayrılıklar göstermesi üzerinde dururlar.
Orhan Hançerlioğlu, Oktay Akbal’ın bütün kitaplarının adlarını beğendiğini söyler: “Önce Ekmekler Bozuldu ne güzel ad.”
Sabahattin Kudret ekler: “Tarzan Öldü de çok güzel.”
Söz dönüp dolaşıp edebiyat tarihlerine gelince, Sâlah Birsel, “Kendi edebiyat tarihini kendin yazacaksın. Yoksa hapı yutarsın.” diyecektir.

22 HAZİRAN 2017, BirGün



Hiç yorum yok: