Kendi kendini yetiştiren, kendine özgü teknikler
geliştiren, masalsı bir resim dünyası yaratan Gürcü halk ressamı Niko
Pirosmani, en ünlü ‘naif sanatçıları’ndan biri olarak bilinir.
Pirosmani, Gürcistan’ın şaraplarıyla ünlü Kaheti
bölgesindeki Siğnaği’de, 1862 yılında, muhtemelen 5 Mayıs’ta dünyaya gelir.
Çiftçilikle uğraşan orta halli ailenin bütün varlığı
küçük bir bağ, birkaç inek ve öküz ile üç çocuktur: Mariam, Pepe ve Pirosmani...
1870’lerde babaları ölünce, bu küçük ailenin mutlu
yaşamı da son bulur. Ama bundan sonra yaşananlar da Pirosmani’nin masalsı resim
dünyasının kapısını açacaktır.
Babası ölünce Pirosmani, ablası Mariam’ın kocası
tarafından Tiflis’e götürülür.
Felaket, burada da yakasına yapışacak, ablası
Tiflis’teki kolera salgını yüzünden yaşamını yitirecektir.
Mariam’ın kocası da Pirosmani’ye daha fazla
bakamayacağı için bir ailenin yanına verecektir.
Bu aileyle yaşadığı günlerde okuma ve yazmayı
öğrenecek, resimle tanışacaktır.
Delikanlılık çağında dul bir kadın olan Elizabet’e
âşık olur. Aşkına karşılık bulamayınca da mutsuz olur ve resimlerle bezeli
hayatının trajedisi bundan sonra başlar.
Kader, bir gün karşısına Margarita adında Fransız bir
dansçı kadını çıkarır.
Margarita, 1905 yılında Gürcüstan’a gelmiştir.
Pirosmani, güzelliği karşısında büyülenir ve ona ‘Çiçeklerin denizi’ adını
verir.
Pirosmani’nin mutluluğunun sınırı yoktur artık.
Kazandığı her şeyi, sevdiği kadın için sonuna kadar harcar.
Ve bir gün Margarita, Pirosmani’nin para
biriktirmediğini, hayatını düşünmediğini, eline geçen her şeyi kendisine
harcadığını anlar. Ardından Paris’e giderek izini kaybeder.
Margarita, ortadan kaybolmuştur ama sureti
Pirosmani’nin tualinde, bugün de yaşamını sürdürecektir.
Bu olaydan sonra Pirosmani, eski Tiflis’in “dükkân”
denilen restoranlarını dolaşmaya başlar.
Karın tokluğuna yaptığı resimleri yaptığı yerde
bırakıyordur. Artık o, çevresindeki insanlara göre evsiz yurtsuz, bir ayyaştan
başka bir şey değildir.
Kaderi, ne kadar bizim Fikret Muallâ’nın kaderine
benzemekte...
Çünkü ikisinin de resim dünyasında, biri sevgisi, biri
ihaneti ile kadınların benzer rolleri olmuştur.
Fikret Muallâ’nın bohem yaşamına savurduğu resimler,
bir kadının koruyucu sevgisi ise günümüze kalırken; Pirosmani, bir kadının
ihanetinin ardından bohem hayatını tutkuyla resim sanatına adadı denilemez mi?
Gürcü köylü ressam Niko Pirosmani, yaşadığı dönemde
yakın çevresi dışında pek tanınmayacak, fakat ölümünden sonra özellikle Batı
sanat çevrelerinde efsane olacaktır.
*
Ressam
Selim Turan, 1947 yılında Paris’e gitmeye karar verir. Pasaport almak için
Ankara’da altı ay uğraşır. Turan’ın Paris’e gideceğini haber alan Halil Vedat
Fıratlı ve Abidin Dino, Fikret Muallâ’ya verilmek üzere içinde yiyecek ve
giyecek gibi öteberi bulunan bir paket hazırlarlar. Selim Turan, Paris’e gittiğinin
üçüncü günü Fikret Muallâ’yı “Impasse du Rouet”deki atölyesinde bulur ve
Ankara’dan getirdiği armağanları verir. Fikret Muallâ, “Bana biraz müsaade et,
aşağıya kadar gidip hemen geleceğim” der. Biraz sonra da gelir. Anlaşılır ki,
Selim Turan’ın Ankara’dan getirdiği pantolonu hemen satmıştır. Selim Turan’a
“Gel, şimdi de bir şeyler alalım” der. Ardından, şarap ve “pommes frites”
(patates kızartması) alarak atölyede kafaları çekeceklerdir.
29 HAZİRAN 2017, BirGün