Eski bir haber,
ama bugün de dersler çıkarmak için okumak gerek…
İsviçre’de
yayımlanan bir gazete yönetimi, yazım hatalarını önlemek için ilginç, fakat
aslında biraz da acımasız bir yola başvuruyor.
İsviçre’de
Fransızca yayımlanan “Le Temps” gazetesi yönetimi, bir ay boyunca haberlerde
yapılacak her yazım hatasına 5 frank para cezası kesecekmiş...
Gazete yönetimi,
yayımladığı genelgede, “Muhabirlerin, yanlış yazdıkları her sözcük ve bozuk
tümce için sembolik olarak 5 frank para cezasıyla cezalandırılacağını”
bildiriyor.
Ama gazete
yönetimi insafsızca görünen cezayı zevke dönüştürmenin yolunu da bulmuş: Cezalarla
birikecek parayla çalışanlar için eğlence düzenlenecek...
Anlatırlar…
Çok yakın bir
arkadaşı “Cumhuriyet” sahibi ve başyazarı Yunus Nadi’den, tanıdığı bir genç
için gazetede bir iş ister:
“Canım” der,
“kolay bir iş olsun, mesela musahhihlik gibi…”
Yunus Nadi, “Musahhihlik
gazetede en değerli ve önemli bir iştir. Çünkü gazeteyi çıkmadan önce en son okuyan
onlardır. Onların süzgecinden geçmeden bu gazeteye hiçbir yazı giremez.”
Ve iş isteyen
gence spor muhabirliğini önerir.
Benim çalıştığım
yıllarda da muhabirler önce spor servisinde çalışır, bir anlamda ilk stajlarını
orada yaparlardı.
Gazeteciliğimin
bir yirmi yılını “düzeltmen”, eskilerin deyişi ile “musahhih” olarak
geçirdiğimden bu haberi okuyunca kimi anıların rüzgârı esti geçmişimin
harmanında...
Ama madem söz
Yunus Nadi’den açıldı, onunla ilgili bir anekdot daha:
80’li yıllarda
Cumhuriyet’te çalışırken cep saati merakına tutulmuştum. Babamdan kalan
çalışmayanı yanında, Sirkeci’den aldığım 5-6 cep saatim vardı.
Bir gün Nail
Çakırhan, Kültür Servisi’ne geldi. Cep saatimi görünce, kendisininkini
çıkararak bir anısı anlattı:
30’lu yılların
başlarında Cumhuriyet’te düzeltmen olarak çalışmaktadır. Bir gün gazetenin
sahibi ve başyazarı Yunus Nadi’nin yazısında bir sözcüğü düzeltir. Ertesi günün
bunun farkına varan başyazar, düzeltmeyi kimin yaptığını soracak ve Çakırhan
olduğunu öğrenecektir. O gün hemen “odacı”sını Yenicami arkasındaki saatçilere
gönderecek, aldırdığı cep saatini Çakırhan’a armağan edecektir. Çakırhan’ın
halen kullandığı saat, işte o günlerden kalmadır.
Şimdilerde
günümüz gazetelerinde pek düzeltmene itibar edilmese de, özellikle bilgisayar
düzenine geçilmeden önce düzeltmenlik gazetelerin en önemli servislerinden biri
idi.
1970’li yılların
başı...
Neredeyse tam
sayfa bir gayrimenkul “satış” ilanı...
Oku oku
bitmiyor...
Üstelik bir sürü
pafta, ada adları ve numaraları...
İşte, ne bileyim
Sarıyer’in bilmem ne mahallesi, bilmem kaç ada ve paftada bir satılık
gayrimenkul...
Ben okuyorum,
karşımdaki arkadaş da güya dinliyor...
Dinlemiyor da
dinliyormuş gibi yapıyormuş…
Arada bir başımı
kaldırıp soruyorum:
“Nerede kaldık?”
“Sen” diyor,
“boş ver, sözcük hatası olmasın, bir de ilanın tarihi doğru çıksın. Kim bakacak
ilanın paftasına, adasına...”
Nitekim uzunca
bir süre sonra ilanın okuması bitti.
Altını o da, ben
de imzalayarak mürettiphaneye gönderdik ve ilan o şekliyle ertesi gün
yayımlandı gazetede.
Fakat ertesi
gün, gazeteye adım atar atmaz, “odacı” arkadaş geldi.
Cumhuriyet’te o
zamanlar idare müdürü Nuri Türen...
Nuri Bey, beni
ve dün birlikte ilanı okuduğumuz arkadaşı odasına çağırmakta...
Pürtelaş Nuri
Bey’in karşısına dikildik.
Nuri Bey’in
masası üzerinde dün okuduğumuz ilanın aslı ve provası...
Provanın üzeri
kırmızı kalemle bir harita görünümünde...
“Şimdi, ben ne
yapayım?” dedi Nuri Bey, “ilan baştan sona yanlış...”
Sözcük yanlışı
yok, ama ada ve pafta numaraları birbirini tutmamakta...
Nuri Bey,
arkadaşa bakıyor, arkadaş bana, ben yere...
“Bu ilanı bir
daha yayımlayacağız mecburen” diye sözlerini sürdürdü Nuri Bey, “ama parasını
da sizden keseceğim.”
Şafak attı.
Maaşımız o
zamanın parası 500-600 lira civarında...
Gazetede tam
sayfa ilan herhalde on milyondan aşağı değil...
Zaten Nuri Bey
de ölçüyü koydu:
“Bir yıl
çalışsanız bu ilanın karşılığını ödeyemezsiniz.”
Yapacak başka
bir şey de yok.
Neyse ki Nuri
Bey yumuşadı da “Bir daha dikkatli olun” nasihatı dışında cezadan kurtulduk.
Demek, şimdi
İsviçre gazetesi “Le Tems”in yönetiminin aldığı kararı o zaman bizim gazetenin
yönetimi uygulamaya kalksaydı, yanmıştık.
Bedavaya
çalışmanın ötesinde, işin sonunda eğlence de yok...
Bir de eskilerden…
“İçtihat” gazetesinin sahibi ve başyazarı
Abdullah Cevdet, Ömer Hayyam’ı Türkçeye ilk çeviren, ayrıca bütün ülke eski
yazı ve eski rakamları kullanırken gazetesini yeni harf ve rakamlarla çıkaran
ve adını kimi zaman da “A. Djevdet” olarak kullanan olarak bilinir.
“İçtihat”ta Abdullah Cevdet’in bir
manzumesindeki “Vatanın öksüzüyüm” dizesi yanlışlıkla “Vatanın öküzüyüm”
biçiminde çıkınca Süleyman Nazif, hasmını şöyle iğneleyecektir:
“Buna musahhih hatası denmez, musahhih
sevabı denir!”
09.03.2017, BirGün
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder