Ressam, heykeltıraş, sanat tarihçisi, yazar (daha ne olsun), beş
parmağında on beş marifet bulunan Gürol Sözen’in şu saptamasına katılmamak
mümkün mü?
“Her tarihsel kentin, yüzyılları etkileyen kendine özgü kimliği vardır.
Bu kimliğin oluşmasındaki en büyük etken doğa: Binlerce yıldan beri süregelen
uygarlıkların besin kaynağı olan doğa… Şiirleri, efsaneleri, masalları,
öyküleri, resmi, heykeli, dansı, tiyatrosu, müziği ve mimarisi ile görkemli
doğa, insanoğlu için büyük şölen…”
Bu “şölen”in en zengin ev sahiplerinden birinin İstanbul olduğu belli
değil midir?
İşte bu “şölen”in bir kanıtı olarak Gürol Sözen, Ferit Özşen, Erkal
Yavi ve Pelin Özgöçen, “Vazgeçilmez İstanbul’un Dört Usta Sanatçısı” başlığı
altında, Akatlar’daki Terakki Vakfı Sanat Galerisi’nde, 28 Şubat 2017
tarihinden bu yana eserlerini sergilemeye başladı.
Sergi kataloglarında yazılanlara
inanırım.
Sanat ehli, işin uzmanları tarafından yazılmışlardır.
Öyleyse, nedir bu serginin özellikleri, okuyalım:
“Serginin farklılığı; alışılagelen ‘İstanbul peyzajlarının ötesinde,
İstanbul’u yorumlamaları... Kendi tanımlarıyla bu serginin adı: “İçimizdeki
İstanbul” da olabilir. Bir araya gelmelerinin tek nedeni ise, bir kenti var
edenin doğa ve sanat olduğunu resimleri, heykelleri ile vurgularken,
İstanbul’un kendi üzerlerindeki izini de yorumlarıyla paylaşmak…
Bir bakıma da her resim ve heykel, parçalanmış doğada direnenlerin
şiirsel izi… Güzelliğin simgesi ve İstanbul’un vazgeçilmezleri; kadınlar, kuşlar, sular, renkler… Biraz
coşku, biraz hüzün, ama usta işi yorum her biri…”
Serginin niteliğini bu ortak güzelliğe katkıda bulunan bir sanatçıdan,
Gürol Sözen’den (“Eski Çiçekçi Sokağı” başlıklı anlatısında bizim kuşağın
fotografisini çıkarırken, benim üniversiteli yıllarımda Sirkeci’de işporta
yaptığım günleri de anlatmıştı) başka kim anlatabilir?
“Her kent, ayrıntılarda saklıdır: Tersine akan nehir gibi kendi
yatağına çekilmiştir İstanbul.
Tek teselli: Gizemli kentin ara yollarında kaybolmak!
Yaprağından önce çiçeğine duran erguvan ağacını görebilmek umudumuz; köküne
kibrit suyu boca edilse de…
Gün doğumu ve batımı arasında sulara dalan martılar, mor renkli
manolyalara konan güvercinler, kumrular, serçeler henüz terk etmedi Boğaziçi’ni…
Yaşadıklarımızdan arta kalanlar da diyebilirsiniz; çizip, yontup,
boyadıklarımıza.
Abartısı olmayan cep defterimizdeki küçük notlar belki. Ama hiçbir
zaman aradığımız, “İstanbul silueti” olmadı.
Sahi, çizip karaladıklarımızı tanımlasak ne diyebiliriz diye sordum
dostlarıma.
Ferit, taşa, bronza, çeliğe biçim verirken çirkinliğe
inat, hep güzelleri yorumlamıştı yaşamı boyunca: “Asimetrik /simetrik. Ah güzel
İstanbul,” dedi hicvedip gülerek…
Erkal, (Şiir kitabım “Çaylar Şirketten”e yaptığı kapak deseni, kalbimin
en değerli hazinelerinden biridir) düşünmeden, “dört çizgi kuşlar,” deyiverdi
yılların tortusu içinde süregelen duyarlı, ödünsüz, usta işi yorum ve tasarımlarına…
Pelin, “aynalar” dedi; özgürlüğü, umudu, aynalardaki ben…leri ve
güzelleri çoğaltarak. Sanırım, işin içinde biraz da hüzün vardı.
Ben, ben! İstanbul için ne diyebilirdim ki? O an önümdeki yaşlı servi
ağacına konmuş bir martı ile göz göze geldik. Kötü kötü bana bakıyordu. “Martıların
İstanbulu” deyiverdim korkudan. Gülümsedi!”
Ferit Özşen ile Pelin Özgöçen’in İstanbul güzelliklerini bezediği, Erkal Yavi ile Gürol Sözen’in kuşlarla
birlikte fotografilerini çıkardığı “Vazgeçilmez
İstanbul'un Dört Usta Sanatçısı” ay sonuna kadar Terakki Vakfı Sanat Galerisi’nde görülebilecek…
İstanbul’un gökyüzünde kuşlarla uçmaya ne dersiniz?
16 MART 2017, BirGün
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder