22 Mart 2017 Çarşamba

KUŞLARIN İSTANBUL’U



Ressam, heykeltıraş, sanat tarihçisi, yazar (daha ne olsun), beş parmağında on beş marifet bulunan Gürol Sözen’in şu saptamasına katılmamak mümkün mü?
“Her tarihsel kentin, yüzyılları etkileyen kendine özgü kimliği vardır. Bu kimliğin oluşmasındaki en büyük etken doğa: Binlerce yıldan beri süregelen uygarlıkların besin kaynağı olan doğa… Şiirleri, efsaneleri, masalları, öyküleri, resmi, heykeli, dansı, tiyatrosu, müziği ve mimarisi ile görkemli doğa, insanoğlu için büyük şölen…”
Bu “şölen”in en zengin ev sahiplerinden birinin İstanbul olduğu belli değil midir?
İşte bu “şölen”in bir kanıtı olarak Gürol Sözen, Ferit Özşen, Erkal Yavi ve Pelin Özgöçen, “Vazgeçilmez İstanbul’un Dört Usta Sanatçısı” başlığı altında, Akatlar’daki Terakki Vakfı Sanat Galerisi’nde, 28 Şubat 2017 tarihinden bu yana eserlerini sergilemeye başladı.
Sergi kataloglarında yazılanlara inanırım.
Sanat ehli, işin uzmanları tarafından yazılmışlardır.
Öyleyse, nedir bu serginin özellikleri, okuyalım:
“Serginin farklılığı; alışılagelen ‘İstanbul peyzajlarının ötesinde, İstanbul’u yorumlamaları... Kendi tanımlarıyla bu serginin adı: “İçimizdeki İstanbul” da olabilir. Bir araya gelmelerinin tek nedeni ise, bir kenti var edenin doğa ve sanat olduğunu resimleri, heykelleri ile vurgularken, İstanbul’un kendi üzerlerindeki izini de yorumlarıyla paylaşmak…
Bir bakıma da her resim ve heykel, parçalanmış doğada direnenlerin şiirsel izi… Güzelliğin simgesi ve İstanbul’un vazgeçilmezleri;  kadınlar, kuşlar, sular, renkler… Biraz coşku, biraz hüzün, ama usta işi yorum her biri…”
Serginin niteliğini bu ortak güzelliğe katkıda bulunan bir sanatçıdan, Gürol Sözen’den (“Eski Çiçekçi Sokağı” başlıklı anlatısında bizim kuşağın fotografisini çıkarırken, benim üniversiteli yıllarımda Sirkeci’de işporta yaptığım günleri de anlatmıştı) başka kim anlatabilir?
“Her kent, ayrıntılarda saklıdır: Tersine akan nehir gibi kendi yatağına çekilmiştir İstanbul.
Tek teselli: Gizemli kentin ara yollarında kaybolmak!                                                                                       
Yaprağından önce çiçeğine duran erguvan ağacını görebilmek umudumuz; köküne kibrit suyu boca edilse de…
Gün doğumu ve batımı arasında sulara dalan martılar, mor renkli manolyalara konan güvercinler, kumrular, serçeler henüz terk etmedi Boğaziçi’ni…
Yaşadıklarımızdan arta kalanlar da diyebilirsiniz; çizip, yontup, boyadıklarımıza.
Abartısı olmayan cep defterimizdeki küçük notlar belki. Ama hiçbir zaman aradığımız, “İstanbul silueti” olmadı.
Sahi, çizip karaladıklarımızı tanımlasak ne diyebiliriz diye sordum dostlarıma.
 Ferit, taşa, bronza, çeliğe biçim verirken çirkinliğe inat, hep güzelleri yorumlamıştı yaşamı boyunca: “Asimetrik /simetrik. Ah güzel İstanbul,” dedi hicvedip gülerek…
Erkal, (Şiir kitabım “Çaylar Şirketten”e yaptığı kapak deseni, kalbimin en değerli hazinelerinden biridir) düşünmeden, “dört çizgi kuşlar,” deyiverdi yılların tortusu içinde süregelen duyarlı, ödünsüz, usta işi yorum ve tasarımlarına…
Pelin, “aynalar” dedi; özgürlüğü, umudu, aynalardaki ben…leri ve güzelleri çoğaltarak. Sanırım, işin içinde biraz da hüzün vardı.
Ben, ben! İstanbul için ne diyebilirdim ki? O an önümdeki yaşlı servi ağacına konmuş bir martı ile göz göze geldik. Kötü kötü bana bakıyordu.                                                                            “Martıların İstanbulu” deyiverdim korkudan. Gülümsedi!”
Ferit Özşen ile Pelin Özgöçen’in İstanbul güzelliklerini bezediği,   Erkal Yavi ile Gürol Sözen’in kuşlarla birlikte fotografilerini çıkardığı “Vazgeçilmez İstanbul'un Dört Usta Sanatçısı” ay sonuna kadar Terakki Vakfı Sanat Galerisi’nde görülebilecek…
İstanbul’un gökyüzünde kuşlarla uçmaya ne dersiniz?

16 MART 2017, BirGün

Hiç yorum yok: