60’lı yıllarda Babıâli’de öğleden sonra çıkan
gazeteler vardı. Bunlardan “Haber” ve “Ekspres” gazetelerini anımsıyorum.
Bu gazeteler daha çok resmi ilanlar ile
yaşarlardı.
Genellikle altı sayfa olurlardı, bazen
birbirlerinden ödünç sayfalar da alırlardı. Diyelim “Haber” baskıya
yetişmemiştir, aynı matbaada basıldıkları için, örneğin “Ekspres” gazetesinin
üçüncü sayfasını olduğu gibi yayımlardı.
Satış noktaları ise daha çok stadyum önleriydi.
Tribünlerin oturma yerleri beton olduğu için, toprak sahaya da bu yakışırdı,
maça gelenler bu gazeteleri minder niyetine kullanırlardı.
En önemli özellikleri de manşetleriydi.
Gazete satıcısı çocuklar, koltuk altlarına
sıkıştırdıkları gazetelerle Cağaloğlu’dan Sirkeci’ye koşarken ortalığı
velveleye verirlerdi: Makarios öldü!
Çünkü o günün konusu Kıbrıs’tır ve gazete sekiz
sütuna manşetini atmıştır: “Makarios öldü!” Devamı, 5. sayfada…
5. sayfayı açardınız. Sadece iki harf: Mü, bir
soru işareti. Mü?
Başka bir ayrıntı yok.
Samih Tiryakioğlu, bir ara “Ulus” gazetesinin
Ankara baskısı olan “Ankara Akşam Haberleri”ni çıkarıyordur.
Bir gün telefonu çalar, karşısında Emniyet
İkinci Şube Müdürü:
“Teessüf ederim” der, “gazeteye öyle bir haber
koymuşsun ki, satıcılar ‘Hortlayan adamı yazıyor’ diye bağırıyorlar.
Biliyorsun, bu durum yasaya da aykırıdır.”
Tiryakioğlu, gazeteye böyle bir haber
koymadığının bilincindedir.
Gazeteyi baştan sona inceler.
Biraz sonra birinci sayfanın üzerinde 72
puntoyla dizilmiş manşet dikkatini çekecektir: “İtalya’da faşizm hortladı!”
İş anlaşılmıştır.
Meğer satıcı çocuklar “faşizm”i “adam”
sandıkları için böyle bağırıyorlarmış…
1940-47 yılları arasındaki gazeteciliği
sırasında demokrasi mücadelesi verirken, gazetesi 17 kez kapatılan Ziyad Ebuzziya, 1933 yılında gazeteciliğe başladığı “Zaman”
gazetesinde çalışmaktadır.
1936 yılının eylül ayıdır. Gazetede Fuad Emircan
adında bir gece sekreteri vardır.
Emircan, akşam saat 19.30’da nöbeti devralmakta,
sabaha kadar çalışmaktadır. İşine çok bağlıdır. İşe gelmemek şöyle dursun, geç
kaldığı bile görülmemiştir. Bir özelliği de komünizme karşı oluşudur.
Emircan bir gün ortadan kaybolur. İşe gelmemiştir,
evinde de yoktur.
İki gün sonra gazeteye biri gelecek ve küçük bir not
bırakacaktır: “Birinci Şube’de nezaretteyim. Fuad.”
Ebuzziya hemen Emniyet’e gider. Sonrasında şöyle
diyecektir: “Gittim ama, görüşmek ne mümkün! Sadece kendisine yemek gönderme
iznini koparabildik.” (Günvar Otmanbölük: Babıâli’nin Yarım Asırlıkları.)
Emircan, 10 gün sonra Emniyet’ten bırakılacak,
başından geçenleri şöyle anlatacaktır:
İngiltere Kralı VIII. Edward’ın İstanbul’da Atatürk’ü
ziyarete geleceği bildirilince güvenlik önlemleri alınmaya başlanır. Ve her
zaman olduğu gibi, dosyalar açılır ve komünist olarak bilinenler hemen
toplanır.
Dosyasına bakan polis, “Komünistlerle mücadele ediyor”
notunu görünce Emircan’ı da komünist sanacak ve nezarete alacaktır.
Komik Naşit,
grubuyla Ankara’ya gelmiştir. O günlerde başkentte tiyatro salonu olmadığı için
temsillerini bir sinemada vereceklerdir. Cemal Kutay’a göre, “Zaten eğlence
yeri olarak da sadece iki sinema salonu vardır.”
Naşit, “Hâkimiyet-i Milliye” gazetesine gider.
Gazetenin İdare Müdürü Kemal Turan ile bir ilan metni hazırlarlar. İlanın bir
yerinde “Naşit bu akşam yeni kostümleriyle sahneye çıkacaktır” ibaresi yer
almaktadır.
Ancak, eski harflerle yazılan metinde, “kostüm”
sözcüğündeki “t” harfinin iki noktası “s”nin üzerine kaymış ve üç noktalı gibi
olmuştur. Düzeltmen Celal Dursun’un da gözünden kaçan “kostümleriyle” sözcüğü,
ilanda “koşumlarıyla” haline gelecektir.
Bundan sonrasına dikkat isterim.
Ünlü komik, eline geçen fırsatı kaçırır mı?
Hemen bir koşum bulacak, dört ayak üzerinde sahneye çıkıp
bir güzel kişnedikten sonra seyirciye şöyle diyecektir:
“Ne yapalım ki, gazete benim ‘kostüm’ü bu hale
getirdi. Ben de onun içine sığdım.”
30 MART 2017, BirGün