İnceliklerin
şairi Behçet Necatigil, Zonguldak’taki öğretmenliğine zoraki olarak bir süre
devam ettikten sonra, 1943 yılının mart ayında İstanbul’a, Pertevniyal
Lisesi’ne atanır.
Bir
süre sonra da evlenmeyi düşünür.
Kızı
Ayşe Sarısayın, “Çok Şey Yarım Hâlâ” kitabında babasının aşklarından da söz
eder.
Şair,
Ankara’da yedek subaylık temel eğitimini yaparken Zonguldak’tan tanıdığı bir
kızla karşılaşacaktır. Kız da Necatigil’e yakınlık gösterecek ve birkaç kez
buluşacaklardır.
Necatigil
askerliğini bitirip İstanbul’a döndükten sonra da arkadaşlıkları devam
edecektir.
Fakat
ilişkileri evlilik ile sonuçlanacağı sırada, kız ani bir kararla evlenmekten
vazgeçecektir. Bir mühendise gönlünü
kaptıran kız, Amerika’ya gidecektir.
Bu,
şairin ilk aşk acısıdır.
Ardından
Beşiktaş’ta bir bankada çalışan bir
kızla arkadaşlığı olacaktır.
Evlenmeye
karar vermişlerdir, ama kızın ailesi şairin hastalığı nedeniyle karşı çıkacak,
Necatigil aşk acısını bir daha yaşayacaktır. (Şair çocukluğundan beri ‘adenit
tüberküloz’ hastalığını çekmektedir.)
1948
yılında Sarıyer Ortaokulu’da Huriye Hanımla tanışır.
Huriye
Hanım, Edebiyat Fakültesi’nde öğrenciyken bir yandan da Sarıyer Ortaokulu’nda
öğretmenlik yapmaktadır.
İkinci
dönemde bir öğretmen arkadaşları okuldan ayrılınca bir kadro boşalır.
Necatigil
ise Kabataş Lisesi’nde çalışmaktadır.
Maarif
Müdürü, Necatigil’in önceden öğretmenidir. Şairden yıl sonuna kadar derslere
girmesini ister.
Necatigil
okulda öğretmenliğe başlar.
Bir
gün okul müdürü Huriye Hanımı odasına çağıracak ve Necatigil ile
tanıştıracaktır.
Bir
okul gezisinde Huriye Hanımın elinde çevresi danteli mendili görünce, önce
eline alıp bir süre bakacak, sonra “Çevre” şiirini yazarak müstakbel eşine
verecektir:
“Yarin
mendili nakışlı
Okşadım ellerimle.
Göz
göz üzerimde
Çevrenin
bakışı.
Çevre
ateş içinde
Daralmakta
çember.
Biz
yanarsak beraber yanarız
Seninle,
beraber.
Çevre
tortop
Vurur
sırtıma sırtıma.
Yüksek
dağların orada
Çevre
yok.”
Sonrası
bilinen evlilik hikâyesi…
Kız
naz edecek, ailesi vermek istemeyecek, şair direnecek ve mutlu son:
Bir
ömür birliktelik…
Ressam,
mimar Cihat Burak ise aşk acısını yüreğinde duyan, ama bunu umursayan bir
sanatçıdır.
Burak,
13 Şubat 1991’de Fenerbahçe’de Feriha Büyükünal’ın “Üniversite âşık oldunuz
mu?” sorusunu şöyle yanıtlayacaktır:
“Üniversite
yıllarında pek vaktimiz yoktu. Orada bir kızla aramızda aşk maşk oldu. Çoktandır
görmüyorum, sarışın mavi mavi gözleri vardı. Akademide güzel kızlar çoktu.
Bebeko, Sofo falan…”
Burak,
Ankara’da Bayındırlık Bakanlığı’nda çalışırken “Başıma bir takım işler geldi”
diyerek evliliği üzerine şunları söyleyecektir:
“A
ile başlayan bir kadın adı. Bir sene bile sürmedi. Daha evvel bir
beraberliğimiz oldu da, sonra evlenme ile neticelendi bu iş. Evlenmeyle
neticelenince ben gene sıkıldım, mecburi hizmet gibi oldu, ondan sonra pılımı
pırtımı topladım. Paris’e doğru firar…”
Burak’ın
evlilik sonrasını da Fahir Aksoy, “Kürdün Meyhanesi” kitabında anlatacaktır:
“Bir
türlü anlaşamadığı karısından bütün uğraşlara rağmen ayrılamamıştı. Karısı
karşı koyuyor, boşanmak istemiyordu. Cihat, ayrılma işini başaramayınca
bakanlıktan istifa etmiş, kimseye haber vermeden, adres bırakmadan Paris’e
gitmişti. Yıllarca izledikten sonra karısı izini bulmuş, Paris’te de yakasına
yapışmıştı. Gene habersizce Paris’ten ayrılarak Bursa’ya yerleşen Cihat’ı
karısı gene buldu.”
Ve
sekiz yıl süren bu koşuşturma İstanbul’da anlaşmalı bir ayrılıkla son
bulacaktır.
15 EYLÜL 2016, BirGün
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder