25 Mart 2016 Cuma

PULSUZ TAVLA...

Yaşamı varlık ile yokluk arasında gidip gelen, ülkenin en şık sosyalistlerinden Patriyot Hayati, kırklı yılların “Acılı Kuşak” şairlerinden, gazeteci Mehmed Kemal’in yakın arkadaşıdır. Bir dönem Mehmed Kemal, Ankara’da “Kalem” meyhanesini işletirken Patriyot da müdürlüğünü yapmıştır. İkisinin ortak bir özelliği de çok iyi tavla oynamaları...
Mehmed Kemal’e göre Patriyot, tavlanın küşat, Osmanlı, gülbahar, çelebi, İzmir, mübtezel gibi oyunları yanında en çok “hapis”i iyi bilir. Çünkü “hapis”, tavlanın satrancıdır, bu yüzden her yiğidin oynamaya gücü yetmez. “Hapis”in bir adı da bazı yörelerde “kapatma”dır.
İki arkadaş, Bir gün, Yerebatan’da Talat’ın Kahvesi’nde otururlarken bir genç, “Ağabey” diye Patriyot’un karşısına dikilir, “Sen iyi hapis oynuyormuşsun” der, “ününü duydum, benimle oynar mısın?”
Patriyot, delikanlıyı şöyle bir süzer, “Evladım” der, “şimdi konuşuyoruz, sen bir akranınla oyna...”
Delikanlı ısrarlı olunca Patriyot, “Sana bir soru soracağım” der, “temsil tavlayı açtık, pulları dizdik, oynuyoruz. İki bir attın, nasıl oynarsın?”
Delikanlı başlar anlatmaya... Kaç türlü oynanabilirse hepsini sıralar... Anlattıkça da Patriyod, “Ihhh, olmadı” der.
Bu kez delikanlı patlar: “Peki ağabey, sen nasıl oynarsın?”
“Evlat” der Patriyot, “ben tavlada hayatım boyunca ilk elde iki bir atmam... Haydi, git şimdi, bir akranını bul ve onunla oyna...”
Sait Faik de tavla meraklısıdır. Bir dönem şair ve yazarların uğrak yeri Meserret kahvesinde Mehmed Kemal ile bir kadeh rakısına tavla oynarlar. Sait Faik, aklınca zar tutarak yekleri üst üste koyup düşeş atmak ister, ama her seferinde zarlar elinden düşer. Düşünce de hemen mızıklanmaya başlar ve çat diye tavlayı kapatır bir hışımla...
Bir tavla düşkünü de Orhan Kemal’dir. Ölümünden bir süre önce, tedavi için Bulgaristan’a gitmiştir. Varna’da dinlencededir, önünde yalnızca kuş sütü eksik... Fakat yine de mutsuz bir hali vardır. Sorarlar, “Üstat, neyin var?”
“Neyim olsun” diye yanıtlar, “her şey iyi de, Muzo ile Arap Talat yok yanımda, şimdi onlarla iki el tavla oynayıp muhabbeti açacaktık ki, keyfim yerine gelsin!”
Muzo dediği hikâyeci Muzaffer Buyrukçu... Muzo ile Arap, Orhan Kemal’in kadim tavla arkadaşı...
Fazıl Hüsnü Dağlarca Kadıköy’de rıhtım kahvelerinde otururken sık sık tavla oynadığı görülmüştür. Demirtaş Ceyhun’u bir seferinde üç mars ile yendiğine de tanık olunmuştur.
Cumhuriyet’te çalışırken Mehmed Kemal haftanın iki günü gazeteye gelir, yazılarını bırakırdı. O günün öğle vakti de Cumhuriyet’in efsane yazı müdürü Altıpunto Çetin, (Öteki müdür ise Bafa gölü cumhurbaşkanlığı da yapmış Bülent Dikmener) Mehmed Kemal ve ben rakı sofrasına otururduk.
Akşamüzerine doğru ise Çetin ile Mehmed Kemal Asmalımesçit’te Refik’in meyhanesi önünde tavlanın başına otururlardı, gece içilmek üzere bir büyük rakısına… Nedense hep Mehmed Kemal kazanırdı, ya da Altıpunto cömertliğinden kaybederdi.
Daha önce de yazmıştım, anımsamakta yarar var; geçmiş gün, İzmir’de Mehmed Kemal ile kitap imzalıyoruz. “Müşteri” de öyle pek fazla değil... Bir ara gençten bir okur, Mehmed Kemal’in karşısına dikildi, üstadın “Pulsuz Tavla” kitabını evirdi çevirdi, sonra da parasını kasaya ödedikten sonra, imzalattı.
Aradan bir süre geçti, delikanlı yine Mehmed Kemal’in karşısında...
“Yahu, ben bunu tavla öğreten bir kitap sanmıştım, meğer roman gibi bir şeymiş” diye mırıldandıktan sonra “Pulsuz Tavla” kitabını usulca masaya bırakıp gözden kayboldu.
“Tavla” öğreten bir kitap var mı, bilmiyorum. Ama galip gelenin rakibinin kolunun altına tavlayı sıkıştırdıktan sonra “Git, mektebinde oku!” demesine bakılırsa bir okulu olmalı…
40 Kuşağı şairleri tavlaya meraklıydılar. 50 Kuşağı öykücüleri ve İkinci Yeni şairleri kahveden çok pastaneleri yeğledikleri için tavlaya pek yüz vermemişlerdir.
Sanırım tavlanın son temsilcisi Cevat Çapan… DEM Akademisi Başkanı Cevat Hoca, Çiçekpasajı cuma buluşmalarının ardından tavla oynayarak günün kapısını kilitleyecektir.
 “Eski” yılların eleştirmenleri, gelecekleri parlak şairler için “zar” atarlardı. Mesela Ataç, zarını Turgut Uyar için atmış ve “düşeş” gelmiştir.
Peki, şimdinin genç şairleri tavla oynuyorlar mı?

RIHTIM

Oturmuşum rıhtımdaki kahveye
Önümde martılar, deniz
İçim bir dünya
Dışım bir dünya
Kederler oynaşıyor sularda

MEHMED KEMAL

24 MART 2016, BirGün


Hiç yorum yok: