Neyzen Tevfik hayvanları pek sever. Evinde “Sarı”
adını verdiği kedisi ile yaşar, ayrıca mahallenin bütün kedilerini besler.
Mısır’da bulunduğu yıllarda adını “Çakar Almaz” koyduğu bir köpeği yanından hiç
ayırmamıştır. Her yere yanında götürdüğü ve “Mernuş” adıyla çağırdığı bir
köpeği daha vardı; ölümü üzerine şu şiiri yazmıştı:
Bu engin ayrılık canıma yetti,
Başımdan aşıyor kederim Mernuş,
Bu yolda yazılmış ferman-ı kaza,
Bunu da gösterdi kaderim Mernuş...
Bağlanmıştım bütün kalbimle sana,
Şu fani cihanı okuttun bana…
Sen göçtükten sonra ben yan yana,
Hicranla gözyaşı dökerim Mernuş
Tepebaşı Bahçesi
Şişli’den, Kadıköy’den, bütün kibar semtlerden hanımların, beylerin doldurduğu
bir mekândır.
Neyzen Tevfik bu bahçede bir ayı oynatışı vardır ki, evlere
şenlik…
Neyzen, bir akşamüstü Asmalımesçit’ten geçmektedir. Bir Romanın
ayı oynattığını görür. Çevresini çoluk çocuk çevirmiştir ama, Roman ayıyı oynatamamaktadır.
Neyzen, “Ayı usta” diye düşünür, “bir ehlinin eline düşse
mükemmel oynayacaktır.”
Gerçi o zamana kadar Neyzen ayı oynatmamıştır, fakat çok
seyrettiği için bilmektedir.
Romanın elinden ayının zinciriyle halkasının ipini çekip
alır, ayı önde Roman arkasında doğru Tepebaşı Bahçesi’nin yolunu tutarlar.
Neyzen, def çalarak ayıyı oynatmaya başlar.
Ayı da bütün hünerini döktürür.
Eskiden genç kızlar yavuklularını gördükleri zaman nasıl
utanırlardı?
Kocakarılar hamamda nasıl bayılır?
Bahçede orkestra susmuş, herkes Neyzen ile ayıyı
izlemektedir.
Neyzen, gösteri bitince defiyle seyircilerden yüklüce para
toplayacak ve hepsini de ayının sahibi Romana verecektir.
Ayı değil ama, büyükbaş hayvanlardan inek ve öküz bir
edebiyatta bir “geyik muhabbeti”nin konusu olacaktır.
“Yücel”, 1935-1956 yıllarında Muhtar
Fehmi Enata ve Kemalettin Birsen yönetiminde çıkarılmış
aylık bir edebiyat dergisidir. 1950’ye kadar düzenli olarak yayımlanan dergi
1955-1956 arasında 10 sayı daha çıktıktan sonra yayın hayatına son verecektir.
1940’tan sonra derginin kadrosuna dahil olan Orhan Burian ve Vedat Günyol’un etkisi ile dergide hümanizma düşüncesi etkin olacaktır. Dönemin en çok aranan ve
okunan dergilerinden “Yücel” kapandıktan sonra Burian ve Günyol “Yeni Ufuklar”ı
çıkaracaklardır.
Nahit Ulvi Akgün’ün “Dul Ümmü’nün
Yası” başlıklı şiiri, 1939 yılının temmuz ayında “Yücel” dergisinin 53.
sayısında yayımlanır.
Salâh Birsel, Akgün’ün bu şiirde “sarı
inek”e ağıt yaktığına değinerek, “Nahit Ulvi, şiirine öküzü sokarak Türk
edebiyatını ahıra çevirdi” diyecektir.
Nahit Ulvi’nin yanıtı ise şöyle olacaktır:
“Birsel bu... Bu satırları
yanılmıyorsam içki masasından kaleme almış... Çünkü şiirdeki sarı ineği, öküz
yapmış... Ayrıca işlediğim temayı esprisine uydurmaya çalışmış... Ama
uyduramamış...”
Nahit Ulvi’nin adı geçen şiirini de
buraya not düşelim:
Ardında
bırakıp buzağısını
Dostlar
ölüverdi sarı ineğim
Yüreğini
döktü ot ağısına
Dostlar
ölüverdi sarı ineğim
Gözlerim
kan oldu kanlı ırakta
Ekmeğim
bulgurum yandı ocakta
Tosun’um
uyandı saz salıncakta
Dostlar
ölüverdi sarı ineğim
Sabanı
ellerim tutamaz oldu
Çiftim
geri kaldı, gök ahla doldu
Asmalar
ağladı, dudağım soldu
Dostlar
ölüverdi sarı ineğim
03 MART 2016, BirGün
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder