Naci Sadullah Danış, 1907 yılında İzmir’de doğar; orta
ve liseyi Galatasaray’da okur. Babası Sadullah Bey, Mustafa Kemal’in eşi Latife
Hanım’ın annesiyle kardeştir. Sadullah Bey ile Adviye Hanım’ın ağabeyleri de
Türk romanının kurucularından Halid Ziya Uşaklıgil’dir.
Kemal Sülker’in anlatımına göre Naci Sadullah “uzun
boylu, kara kaşlı, kara gözlü, uzun kirpikli, alt dudağı sarkık, zayıf yapılı,
nüktesi bol bir yazardır.” (Anılara Yolculuk, Yazko, 1983)
Bir gün beklemediği bir olayla karşılaşır; 33 yaşında
er olarak askere alınır ve İstanbul’dan uzak bir yere gönderilir.
Kısa bir süre sonra İstanbul’da bir yerden Kemal
Sülker’i arar:
“Kemal, bir haftalığına izinli geldim, akşama geç
kalmadan Bahçeli’ye gel…”
Sülker, akşam Ömer Rıza Doğrul’u da alarak Bahçeli
meyhaneye gider.
Naci Sadullah rakısını yudumlamaktadır.
Güya, bir haftalığına izinli gelmiştir.
Ertesi akşam, Asmalımescit’teki Nil içkili
lokantasında buluşulur.
Fakat Naci Sadullah, hasret gidereceğini söyleyerek
gece kaldığı yerleri bildirmekten çekiniyor, kimseye de adresini vermek
istemiyordur.
Birkaç gün sonra İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı
Safiye Ayla, Ömer Rıza Doğrul, Doğan Nadi ve Kemal Sülker’i sorguya çekince
durum anlaşılacaktır.
Naci Sadullah “izinli” değil, askerden kaçmıştır.
Zaten Nil’deki o geceden sonra da Naci Sadullah’dan
bir daha haber alınmaz.
Sonrasını olayın tanığı Kemal Sülker’den dinleyelim:
“Bir gece Ömer Rıza Doğrul’la Sirkeci’de yine
Bahçeli’de yiyip içtikten sonra dolmuşla Aksaray’a, evlerimize gittik. Henüz
beş on dakika geçmemişti ki kapı çalındı. Bir polis, beni Emniyet’e
götüreceğini ve hemen evden çıkmamı istedi. Öyle yaptım. Sokağa çıkınca. Az
ötede bir motosiklet sepetinde Ömer Rıza’nın oturduğunu gördüm. Beni de başka
bir motosikletin sepetine buyur ettiler. Heyecan içinde Sirkeci’ye indik.
Emniyet Müdürlüğü’nde bir komiser bize durumu anlattı:
Naci Sadullah’ı kıtasına gönderme emri alınmış,
Naci’nin yakın arkadaşları olduğumuz biliniyormuş, Naci’nin izi bulunmuş,
Tarlabaşı’nda bir randevu evinde kalıyormuş. Ama çifte tabancası varmış. Bir
cinayete meydan vermemek için, randevu evine baskın yapacakken ikimizi önlerine
katacaklar ve Naci bizlere ateş açmayacağından, asker kaçağını kıskıvrak
yakalayacaklarmış!”
Ömer Rıza’nın da, Kemal Sülker’in de plana uymaktan
başka yapacak bir şeyleri yoktur.
Sivil polisler ile bir odaya girilince bir karyolada
sarışın bir gençle, esmer bir kadının sarmaş dolaş yattığı görülür.
Polislerden birisi elinde tabanca, seslenir:
“Kımıldamayın, yakarız! Naci sen misin?”
Sarışın genç, yorganı omuzlarına doğru çekerken, “Evet
penim” der, “sarı Naci derler bağa…”
Sonradan iş anlaşılacaktır: Yanlış istihbarat
alınmıştır.
Aranan Naci Sadullah yerine, laz Sarı Naci
izlenmiştir.
O gün Sülker ve Ömer Rıza’yı bırakır polisler.
Fakat iki günün ardından Kemal Sülker, “Naci’nin
gizlendiği yeri” söylemediği ve grev hakkıyla bir anket hazırladığı için
Sıkıyönetim Mahkemesi’ne çıkarılacak; suçunun olmadığı anlaşıldığı halde, bir
hafta Emniyet Müdürlüğü’nde bekletildikten sonra “ikamete memur” sıfatıyla
Anadolu’ya gönderilecektir.
13 AĞUSTOS 2015, BirGün
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder