27 Ağustos 2015 Perşembe

ELLİ YILLIK HASTA...

Salâh Birsel, 14 Eylül 1986’da “Aynalar Günlüğü”ne (Ada Yayınları, 1988) şu satırların gölgesini düşürür:
“İki saattir, Kuzey Kıbrıs hükümetinin çağrılısı olarak Kıbrıs’tayım. Arkadaşlar (Oktay Akbal, Atilla Özkırımlı, Rıfat Ilgaz, Muzaffer Buyrukçu, Bekir Yıldız, Ferruh Doğan, Cem Yayınevi’nin sahibi Ali Uğur) 12 Eylülden beri buradalar... Refik Durbaş’la Mehmed Kemal ise pasaport işleri sonuçlanamadığından gelemediler.” (Ne tuhaf, o geziye katılanlardan Oktay Akbal, Ali Uğur ve bir de ben kalmışım. Anılarına saygıyla...)
Birsel, daha sonra “Bu gezi bizim için gerçek bir şenlik oldu” diyecektir.
Konuklar 17 eylülde “eski hükümet”te Kültür ve Turizm Bakanı İsmail Bozkurt’un köyünde bir akşam yemeğinde buluşurlar.
Birsel’in deyişi ile evin önüne uzunömer bir masa kurulmuştur.
Sofrada her şey holdur-holdurdur.
Bir ara Akbal, Ilgaz, Birsel ve eşi Jale, otellerine dönmek isterler.
Rıfat Ilgaz ise masadan kalkmak konusunda kararsızdır.
Sonunda otele gitmek üzere yola çıkarlar.
Fakat Kıbrıs trafiğini sağdan olduğunu bilmeyen sürücülerinin karşıdan gelen taksi ile çarpışması sonucu Jale, Akbal ve Ilgaz ayaklarından yaralanacak, Birsel’in ise sol gözünün altı moraracaktır.
Kazada en çok hasarı Rıfat Ilgaz görmüştür.
Ayak röntgeni alınır, kırık yoktur.
Bu arada doktora küser, çünkü kazayı ayrıntıları anlatmak istiyordur. “Anlatmazsam neyim olduğunu ne bileceksin?” diye söylenmektedir.
O kazayı yaşayanlardan Oktay Akbal ise anılarını derlediği “Şairlere Ölüm Yok”ta (Özgür Yayınları, 1994) kazayla ilgili şunları yazacaktır:
“Kıbrıs’ta çağrılıyız. Bir gece içkili davetteyiz. Yazar, sanatçı dostlarla bir arada. Gece yarısından sonra kalkıyoruz, Birsel’ler ben ve Ilgaz. Otel yakınlarda. Yola çıkıyoruz. Ama şoför Türkiyeli, hangi yoldan gideceğini bilemiyor. Derken karşıdan gelen taşıtla bir çarpışma. Her yerimiz kan içinde. Ama olan, önde oturan Ilgaz’a oluyor.”
Kazada yaralananlar hemen Magosa hastanesine kaldırılacaktır.
Doktor, Rus bir bayandır. Rıfat Ilgaz’ı muayene eder, “Bir şeyin yok” diyecek olur.
Ilgaz ise direnmektedir:
“Canım acıyor, bir şeyler var.”
Doktor, “Ben bilmem mi, işim bu?” der demez, Ilgaz hemen yanıtlayacaktır:
“Sen on yıllık hekimsen, ben elli yıllık hastayım.”
Sonrasında Rıfat Ilgaz, bacağının kırıklığını ömrünün sonuna kadar çekecek, hatta tekerlekli sandalyesi ile arkadaş olacaktır.
Adı  üzerinde “yazar”dır bunlar, falcı olmalarına gerek yok, başlarına gelecekleri elbette önceden bileceklerdir.
*
İnsanlar gözlerinden yaşlanırlar. (Tarık Dursun K.)

27 AĞUSTOS 2015, BirGün



Hiç yorum yok: