Nerde bıldır yağan kar
şimdi, nerde anamızın saçına yaktığı kınalar?
Kitaplar, Latince adının
"lawsohia inermis" olduğunu yazıyor.
Kınagiller familyasından
çalımsı bir bitki.
Kına da bu bitkinin
kurutulup öğütülmesiyle hazırlanan tozun adı...
Anayurdu Kuzeydoğu Afrika
olarak bilinse de asıl, kadınların saçları, tırnakları ve parmaklarında
yaşamakta...
Dünün çocukları sünnet
olacağı günlerin arefesinde parmaklarına, genç kızlar gerdeğe girmeden önce
saçlarına yakardı.
Analar ise daha çok genç
kızlarının mürüvvete erişmesinin sevinciyle ellerine...
Şimdinin
"ecnebi" künyeli kozmetikleri nerede?
O kadınlar ki, ninemiz,
annemiz, ablamız, kardeşimizdiler ve sevdiklerine daha güzel görünmek uğruna yüzlerindeki tüyleri
kesmeşekerin ağdası ile alır, kaşlarına fındık kabuğunun karasını çekmezler
miydi?
Saçlarının ve ellerinin
süsü ise kınanın tütsüsü...
Hatta ayak parmakları ile
bileklerinin...
Kına bir de
"yakıcı'lığı ile zaman zaman politikanın ve politikacıların
"alay" malzemesi olmuştur ki, şimdilik bu yazının dışına düşsün
gölgesi...
Sözü yine kadınların saçlarına
süs olarak taktığı kınaçiçeğinde düğümleyelim ki kokusu uçmasın yazının...
Yakılmayıp da aşkı
terennüm eden kokusuyla erkeklerin gönüllerini kuşatan o büyülü çiçek, nedense
pek hatırına düşmez kimsenin...
Şimdi aşk adına sevgiliye
davetiye çıkaran hangi erkeğe çiçeklerin adını sorsanız; gül, yasemin, orkide,
papatya, kasımpatı, gelincik, lale, sümbül dahil her bir çiçeği bilir de kınaçiçeğinin
kokusu aklına gelmez.
Unutmadan kına türkülere,
şarkılara konu olmuştur da, şiiri yazılmış mıdır?
Kına, kınaçiçeği derken
Marmara'nın yaşayan kalplerinden biri olan Kınalıada unutulabilir mi?
Ama
bugünlerde
unutulmaması gereken bir şey daha var:
Anaların, bacıların
ellerine yaktığı kınalar…
Dağdakinin de
kenttekinin “kınalı kuzu”ları…
Bizim Divan şiirinde
“kına” kanlı gözyaşı anlamına gelmekte…
Bugün dökülen kanlı
gözyaşlarının dinmesi, bu kirli savaşın bir an bitmesi ve hemen, şimdi, acilen
barışa ulaşmak için analar, bacılar, gelinler elinizi, tırnağınızı, saçınızı
“kına”dan uzak tutun.
“Yeter artık, savaş
çığırtkanlıklarınızdan gına geldi”
diye haykırın...
Sizlerin haykırışı bu kanlı
gözyaşlarını dindirecektir.
***
Basının iki temel görevi, haberleriyle kamu
adına her tür iktidarı denetlemek ve gerçeğe ulaşmak için her türlü görüş ve
sesin kamuya ulaşmasını sağlamaktır. Bu görevlerden biri sınırlamaya uğrarsa
ülkede basın ve ifade özgürlüğü, dolayısıyla demokrasiden söz etmek imkânsız
hale gelir. Bugün gazetelere, haber ajanslarına, televizyon ve internet
sitelerine getirilen sansür, kısıtlama ve baskılar özgür medyanın işlevini
hedef almaktadır.
06 AĞUSTOS 2015, BirGün
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder