8 Ağustos 2015 Cumartesi

KÜSKÜN KINAÇİÇEĞİ…

Nerde bıldır yağan kar şimdi, nerde anamızın saçına yaktığı kınalar?
Kitaplar, Latince adının "lawsohia inermis" olduğunu yazıyor.
Kınagiller familyasından çalımsı bir bitki.
Kına da bu bitkinin kurutulup öğütülmesiyle hazırlanan tozun adı...
Anayurdu Kuzeydoğu Afrika olarak bilinse de asıl, kadınların saçları, tırnakları ve parmaklarında yaşamakta...
Dünün çocukları sünnet olacağı günlerin arefesinde parmaklarına, genç kızlar gerdeğe girmeden önce saçlarına yakardı.
Analar ise daha çok genç kızlarının mürüvvete erişmesinin sevinciyle ellerine...
Şimdinin "ecnebi" künyeli kozmetikleri nerede?
O kadınlar ki, ninemiz, annemiz, ablamız, kardeşimizdiler ve sevdiklerine daha  güzel görünmek uğruna yüzlerindeki tüyleri kesmeşekerin ağdası ile alır, kaşlarına fındık kabuğunun karasını çekmezler miydi?
Saçlarının ve ellerinin süsü ise kınanın tütsüsü...
Hatta ayak parmakları ile bileklerinin...
Kına bir de "yakıcı'lığı ile zaman zaman politikanın ve politikacıların "alay" malzemesi olmuştur ki, şimdilik bu yazının dışına düşsün gölgesi...
Sözü yine kadınların saçlarına süs olarak taktığı kınaçiçeğinde düğümleyelim ki kokusu uçmasın yazının...
Yakılmayıp da aşkı terennüm eden kokusuyla erkeklerin gönüllerini kuşatan o büyülü çiçek, nedense pek hatırına düşmez kimsenin...
Şimdi aşk adına sevgiliye davetiye çıkaran hangi erkeğe çiçeklerin adını sorsanız; gül, yasemin, orkide, papatya, kasımpatı, gelincik, lale, sümbül dahil her bir çiçeği bilir de kınaçiçeğinin kokusu aklına gelmez.
Unutmadan kına türkülere, şarkılara konu olmuştur da, şiiri yazılmış mıdır?
Kına, kınaçiçeği derken Marmara'nın yaşayan kalplerinden biri olan Kınalıada unutulabilir mi?
Ama bugünlerde unutulmaması gereken bir şey daha var:
Anaların, bacıların ellerine yaktığı kınalar…
Dağdakinin de kenttekinin “kınalı kuzu”ları…
Bizim Divan şiirinde “kına” kanlı gözyaşı anlamına gelmekte…
Bugün dökülen kanlı gözyaşlarının dinmesi, bu kirli savaşın bir an bitmesi ve hemen, şimdi, acilen barışa ulaşmak için analar, bacılar, gelinler elinizi, tırnağınızı, saçınızı “kına”dan uzak tutun.
“Yeter artık, savaş çığırtkanlıklarınızdan gına geldi” diye haykırın...
Sizlerin haykırışı bu kanlı gözyaşlarını dindirecektir.
***
Basının iki temel görevi, haberleriyle kamu adına her tür iktidarı denetlemek ve gerçeğe ulaşmak için her türlü görüş ve sesin kamuya ulaşmasını sağlamaktır. Bu görevlerden biri sınırlamaya uğrarsa ülkede basın ve ifade özgürlüğü, dolayısıyla demokrasiden söz etmek imkânsız hale gelir. Bugün gazetelere, haber ajanslarına, televizyon ve internet sitelerine getirilen sansür, kısıtlama ve baskılar özgür medyanın işlevini hedef almaktadır.

06 AĞUSTOS 2015, BirGün


Hiç yorum yok: