Salâh Birsel, 14 Eylül
1986’da “Aynalar Günlüğü”ne (Ada Yayınları, 1988) şu satırların gölgesini
düşürür:
“İki saattir, Kuzey Kıbrıs
hükümetinin çağrılısı olarak Kıbrıs’tayım. Arkadaşlar (Oktay Akbal, Atilla
Özkırımlı, Rıfat Ilgaz, Muzaffer Buyrukçu, Bekir Yıldız, Ferruh Doğan, Cem
Yayınevi’nin sahibi Ali Uğur) 12 Eylülden beri buradalar... Refik Durbaş’la Mehmed
Kemal ise pasaport işleri sonuçlanamadığından gelemediler.” (Ne tuhaf, o geziye
katılanlardan Oktay Akbal, Ali Uğur ve bir de ben kalmışım. Anılarına
saygıyla...)
Birsel, daha sonra “Bu gezi
bizim için gerçek bir şenlik oldu” diyecektir.
Konuklar 17 eylülde “eski
hükümet”te Kültür ve Turizm Bakanı İsmail Bozkurt’un köyünde bir akşam
yemeğinde buluşurlar.
Birsel’in deyişi ile evin
önüne uzunömer bir masa kurulmuştur.
Sofrada her şey
holdur-holdurdur.
Bir ara Akbal, Ilgaz,
Birsel ve eşi Jale, otellerine dönmek isterler.
Rıfat Ilgaz ise masadan
kalkmak konusunda kararsızdır.
Sonunda otele gitmek üzere
yola çıkarlar.
Fakat Kıbrıs trafiğini
sağdan olduğunu bilmeyen sürücülerinin karşıdan gelen taksi ile çarpışması
sonucu Jale, Akbal ve Ilgaz ayaklarından yaralanacak, Birsel’in ise sol gözünün
altı moraracaktır.
Kazada en çok hasarı Rıfat
Ilgaz görmüştür.
Ayak röntgeni alınır, kırık
yoktur.
Bu arada doktora küser,
çünkü kazayı ayrıntıları anlatmak istiyordur. “Anlatmazsam neyim olduğunu ne
bileceksin?” diye söylenmektedir.
O kazayı yaşayanlardan
Oktay Akbal ise anılarını derlediği “Şairlere Ölüm Yok”ta (Özgür Yayınları,
1994) kazayla ilgili şunları yazacaktır:
“Kıbrıs’ta çağrılıyız. Bir
gece içkili davetteyiz. Yazar, sanatçı dostlarla bir arada. Gece yarısından
sonra kalkıyoruz, Birsel’ler ben ve Ilgaz. Otel yakınlarda. Yola çıkıyoruz. Ama
şoför Türkiyeli, hangi yoldan gideceğini bilemiyor. Derken karşıdan gelen
taşıtla bir çarpışma. Her yerimiz kan içinde. Ama olan, önde oturan Ilgaz’a
oluyor.”
Kazada yaralananlar hemen
Magosa hastanesine kaldırılacaktır.
Doktor, Rus bir bayandır.
Rıfat Ilgaz’ı muayene eder, “Bir şeyin yok” diyecek olur.
Ilgaz ise direnmektedir:
“Canım acıyor, bir şeyler
var.”
Doktor, “Ben bilmem mi,
işim bu?” der demez, Ilgaz hemen yanıtlayacaktır:
“Sen on yıllık hekimsen,
ben elli yıllık hastayım.”
Sonrasında Rıfat Ilgaz,
bacağının kırıklığını ömrünün sonuna kadar çekecek, hatta tekerlekli sandalyesi
ile arkadaş olacaktır.
Adı üzerinde “yazar”dır bunlar, falcı olmalarına
gerek yok, başlarına gelecekleri elbette önceden bileceklerdir.
*
İnsanlar gözlerinden
yaşlanırlar. (Tarık Dursun K.)
27 AĞUSTOS 2015, BirGün