Geçenlerde, Hindistan’ın Uttar Pradesh eyaletindeki Aligarh
kentinde genetik bir sorun nedeniyle burnu fil hortumu görünümlü bir bebek dünyaya
geldi.
Kent halkı, şimdi bebeğin bu garip görünümüne bakarak ünlü
Fil tanrı “Gandesha”in eşi olduğuna inanıyor.
“Focus” dergisinin haberine göre oldukça yoksul aile evi,
daha sonra “Kutsal Bebek”i görmek isteyenlerin akınına uğradı ve hane halkı bu
sayede para kazanmaya başladı.
Hindistan, fillerin anayurdu. Orada böyle olağanüstü olaylar
olabilir. Ama kimin aklına gelir, Anadolu’nun orta yerinde bir zamanlar bir
genç kızın, hem de “beyaz” bir fil doğuracağı…
Adı dünya gezginlerinin
en başında yer alan, hakîr ve de fakîr Evliya Çelebi “Seyahatname”sinde bu
olayı ayrıntıları ile anlatır:
Silahtar Kara Murtaza
Paşa Sivas valisiyken Turhal nahiyesinden bir köy ahalisi Paşanın huzuruna bir
kutu içinde beyaz bir fil yavrucuğu getirir ve “Sultanım bu filceğizi bizim
köyümüzde daha açılmamış gonca bir kız doğurdu. Şimdi kadımız, kızı ve ana
babasıyla bütün akrabasını hapsetmiştir. Bu filceğiz de hayatta idi ama,
Subaşı onu ebeye boğdurttu. Sultanımızdan rica olunur, garazsız ağa kulunuzu
gönderip kızı ve anasını hapisten kurtarınız. Huzurunuzda hak yerini bulsun.”
diye ricada bulunurlar.
Tabii, bütün oradakiler
fil çocuğu görünce hayrette kalırlar.
Daha sonra köy halkını, fili
doğuran kızı ve akrabalarını getirmek için çadır mehterbaşısı görevlendirilir.
Kız, başından geçenleri
şöyle anlatır:
“Sultanım, üç yıl önce
Hint padişahından Sultan İbrahim Han’a armağan olarak iki fil giderken,
götürenler bizim Turhal sahrasında durmuşlardı.
Bütün köy ve kasaba
halkı bu iki fili seyretmeye gitti.
Biz de beş on kişi
sözleşip bir arabayla seyir yerine vardık, ‘İşte yakın geldik, artık inelim
arabalardan’ diye giderken yanımdaki hatunlar ‘Tanrım, bunlar ne ulu
hayvanlardır’ diye söyleşirlerdi.
Ben de ‘Ana, hani fil?’
diye ileri atıldım.
Beş direk üstünde bir
direği kımıldar bir kara dam gördüm.
‘Ana, hani filcik?’ diye
yine biraz daha ilerledim.
Orada oturanlar, ‘Bre
kız, ileri varma’ dediler. Bir de ne göreyim.
O kara dam üzerime doğru
yürüdü, bir şey beni kapıp havaya kaldırdı.
Bir karanlık ıssız yerde
kaldım.
Medet hay diye feryat
edip dört yanıma çıplaklandım.
Elim ayağım sıcacık ete
yapışıyordu.
Bir saat kadar sonra
bir şey beni alıp dışarı aydınlığa bıraktı.
Aklım başımdan uçarak üç
saat cansız yattım.
Alıp beni eve
götürmüşler.
Ondan sonra günden güne
karnımın şişip üç yıl sonra bu fili doğurduğumu biliyorum.
Bir ay yaşadıktan sonra,
ebe kadın, bu fil oğlumu öldürttü.”
“Focus” dergisinin
haberine inanıyorsunuz da, anlı ve şanlı Evliya Çelebimizin yazdıklarına neden
itibar etmiyorsunuz?
Çelebi üstadımız her ne
kadar “Beyaz Fil”i katledenlerin nasıl bir cezaya çarptırıldıklarını yazmasa da
kızcağızın “Hakkımı hak eyle” feryadını not düşerek, olayın gerçekliğini şöyle
vurguluyor:
“Turhal, İnepazarı,
Karaova halkı da böyle tanıklık ettiler.
Bu durumu biz de böylece
gördük.”
09 NİSAN 2015, BirGün
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder