Bizim kuşağın Kadir Abisi (İbrahim Abdülkadir Meriçboyu), bilinen adıyla A.Kadir, 1936’da girdiği Kuleli Askeri Lisesi’nin son sınıfındayken yasak kitaplar okuduğu gerekçesiyle tutuklanır ve 1938’de Nâzım Hikmet’in de yargılandığı davada on ay hapisle cezalandırılır.Hapisten çıkınca askerlik görevini er olarak tamamlar ve 1941’de İstanbul Hukuk Fakültesi’ne girer. İki yıl sonra da ilk şiir kitabı “Tebliğ”, sıkıyönetimce hemen toplanacak ve şairi beş yıl sürecek sürgünlük yaşamına başlayacaktır. Kadir Abi de Muğla, Balıkesir, Konya, Kırşehir ve Adana’da sürgün yaşamından ancak 1947’de İstanbul’a dönebilecektir. Ahmed Arif, A.Kadir’in Kırşehir sürgününden Ankara’ya gelişini söyle anlatmıştı (Refik Durbaş: Kalbim Dinamit Kuyusu):“Şimdi, Kadir Abi var ya, A.Kadir, o Kırşehir’de sürgün... Birçok yere sürdüler onu... Hep kimsesizlikten, başka bir şey değil... Gariban adam... Bir ablası var, hemşire, başka kimsesi yok. Kadir Abi Kırşehir’den Ankara’ya gelecek... Birinin karşılaması lazım...
Tabii
severek “Ben yaparım bu işi” dedim.(...) O zaman otobüs yoktu, kamyonla
gelmiş... 1950’den biraz önce işte... Kadir Abi beni tanımıyor tabii... Gittim,
kendimi tanıttım, “Siz Kadir Abisiniz” dedim, “benimle geleceksiniz”...Daha
sonra Ahmed Arif ve A.Kadir Hergele meydanına gidecekler, A.Kadir’in deyişi ile
“çingene” Niyazi Akıncıoğlu onları beklemektedir çünkü..Hapishaneler misali
“sürgün”ler de şairlerde, yazarlarda derin izler bırakır ve bunlar bir biçimde
yapıtlarına yansır. Bu anlamda zengin bir sürgün edebiyatımız var, denilebilir.
Nitekim Kadir Abi’nin Kırşehir sürgününde yaşadıkları elbette dizelere
dökülecektir. İki şiirini unutamıyorum: Biri “Hoş Geldin Halil İbrahim”, öteki
ilk kez 1962’de kısa bir süre yayımlanan “Büyük Gazete”de okuduğum “Bir Kayısı
Ağacı”...İki şiirin de ortak kahramanı köylü İbrahim ile bir kayısı ağacı...
Kadir Abi,
“Bir Kayısı Ağacı”nda köylü İbrahim’in yol vergisini ödeyemediği için ailesinin
besin kaynağı tek kayısı ağacının nasıl altı liraya odun olarak kesildiğini
anlatır. “Hoş Geldin Halil İbrahim”de ise gurbete çıktığı için ürünü sahipsiz
kalan İbrahim ve köylülerinin mallarına bir ağanın el koymasını resmedecektir.
Çünkü kötü zamanlardır; herkes neyi var, neyi yoksa satıp savmıştır. Şiir şu üç
dize ile sona erecektir:“Hepsinin Hacı Nâfi oturdu, Halil İbrahim, hepsinin
Hacı Nâfi oturdu mülkiyeti üstüne.”
Bugünlerde
de aynı “kötü zamanlar”ı yaşamıyor muyuz? Üstelik bir değil, kaç Hacı Nâfi’miz
oldu?Kimi kentleri parselleyip sattı, kimi dereleri HES’lere pazarladı. Say
sayabilirsen, haraç mezat satılmadık neyimiz kaldı? Bakmayın bugün Hacı
Nâfi’lerin kavga ettiğine, bunlar yarın “kavga”yı bile semt pazarlarında satışa
çıkarır.
26 MART
2015, BirGün