Alain Fournier, “Adsız Köşk” kitabını yayımlaması için
dört yayıncıya gönderir. Bunlardan biri, daha kitabı okumadan birkaç ay sonra
yayımlayacağını söyler, biri daha sonraki aylara atar.
Marcel Proust da “Geçmiş Zaman Ardında”nın ikinci
cildi “Swann’ların Semtinden”i hem Fasquelle Yayınevi’ne, hem de N.R.F.’ye
verir. Andre Gide de N.R.F.’de yöneticidir; kitap eline geçince, “Bizim
yayınevi ciddi kitaplar basıyor. Böyle bir yapıtı yayımlaması söz konusu
olamaz. Bu ‘dandy’ edebiyattan başkası değil” diyerek romanı geri çevirecektir.
Aslında, Proust’un “Sahte Papaz” dediği Gide, romanı
okumamıştır bile.
Marquez’in “Yüzyıllık
Yalnızlık” romanı, 70’li yılların başında Sander Yayınları arasında çıkar.
Roman, neredeyse on yıl raflarda okurundan uzak kalır; 1982’de yazarı Nobel’i
alınca, bugün dahi yok satmaktadır.
Aslında yazarlar ile yayınevi yöneticileri oldum olası
bir çatışma içindedirler.
Yazarlar, yayınevlerinin seçkinci davrandıklarından, çok
satılabilirlik ölçüsünü fazlasıyla önemsediklerinden her zaman şikâyetçi
olmuşlardır.
“Notos” dergisinin 45. sayısında
Faruk Ulay, bu yakınmalara yayımlanan
yapıtların elektronik baskılarının internete yüklenip bedava indirilmesiyle
kitap satışlarının düştüğünü, dolayısıyla yayınevlerinin yazarların
kontratlarında indirimlere gittiğini de ekledikten sonra soruyor: “Edebiyatın Feri Neden Sönüyor?”
Gerçekten edebiyatın
feri sönüyor mu?
Ne okunması gerektiğine
piyasa ekonomisi karar veriyor ve nitelikli edebiyat geri plana itiliyorsa
neden olmasın?
Ulay’ın saptamasına göre
bugün yazarlar satılabilirlik ölçütüne göre üç gruba ayrılmış durumda.
Birinci grupta sayıları
az da olsa her yazdığı çok satan megastar yazarlar yer alıyor.
İkinci grupta para
kazanmaktan çok, edebiyata katkıda bulunmak için yazanlar var. Ki bunlar,
geçinmelerini sağlamak için gazetecilik, muhasebecilik, öğretmenlik gibi ikinci
bir iş yapmak zorundalar.
Üçüncü grup roman ya da
hikâye yazarak para kazananlar, yani bestseller yazarları bulunuyor.
Bu sıralamadan çıkan
sonuç ise şu:
Megastar ve bestseller
yazanlar para kazandıkları için edebiyat diye bir dertleri yok.
İkinci gruptakilerin ise
para kazanma endişeleri yok, nasıl olsa geçinip gidiyorlar.
Fakat bu gidişle bir
sanat dalı olan edebiyat yok olacaksa?
“Mümkün değil” diyor Ulay, “çünkü sanatın yok oluşuna dur
diyecek bir güç varsa o da onu bu hale getiren toplumdur, durum düzelene kadar
da yazarların yakınmaktan ve yazmaktan başka bir şeyi yoktur.”
ERTUĞRUL GÜNAY VE TYS…
Geçen hafta bu köşede yazdığım “TYS Müzesi Yok Ediliyor”
başlıklı yazım üzerine eski Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay telefonla
aradı. O yazıda TYS Başkanı Mustafa Köz’ün Günay’ı aradığını, fakat ulaşamadığını
belirtmiştim. Bakanlığı döneminde müzelere yakın ilgisini bildiğim Günay, bu
konuda kendisinin bir dahli olamayacağını, Bakanlığından önce AKP hükümetinin
çıkardığı bir yasayla saraylardan vakıf ve benzeri kurumların çıkartılacağını,
bu yasaya karşı elinden bir şey gelmediğini, fakat yine de önceki TYS Başkanı
Cengiz Bektaş ile birkaç kez konuşarak TYS için Gülhane Parkı’nda bir yer
verebileceğini, TYS yönetiminin ise bu öneriye sıcak bakmadığını belirti.
*1 MAYIS KUTLU OLSUN!
01 MAYIS
2014, BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder