Kendisinin de belirttiği gibi “Kaşıkçı Elması”
değerindeki denemeleri ile “şair” unvanını “düzyazı”larına paralel kılan Salâh
Birsel, ilk “günlük”ünü 1949 yılında “Beş Sanat” adlı bir edebiyat dergisinde
yazmaya başlamıştır.
Daha sonra “Günlük”ler çeşitli edebiyat dergilerinde
çıkacaktır. Çoğu da, özellikle Naim Tirali’nin çıkardığı “Yenilik”,
ardından da Hüsamettin Bozok’un “Yeditepe” dergisinde yayımlanacaktır. Birsel, 1955
yılında ise bunları “Günlük” adı altında Yeditepe Yayınları arasında çıkan bir
kitabında toplayacaktır.
O zamanlar başka günlük yazanlar var mıdır?
Birsel’den dört yıl sonra Ataç başlamıştır
günlüklerine.
Birsel’in “Günlük”ü Cumhuriyet döneminin ilk edebiyat günlüğü olarak
okunabilir.
Eski edebiyatımızda “Rûzname”ler de “günlük” sayılabilir; örneğin III.
Selim’in Sırkâtibi Ahmet Efendi’nin “Rûzname”si gibi… 1791’den itibaren 11 yıl
her günün bir dökümünü yapar Ahmet Efendi. “Rûzname”sinde de padişah nereye
gitmiş, ne iş yapmış, onları anlatır.
Direktör Âli Bey de 1897’de
Hindistan’a bir geziye çıkacak ve izlenimlerini “Seyahat Jurnali”nde aktaracaktır.
Âli Bey’in günlüğünün adının “Seyahat Jurnali” olması
böyle bir terimin dilimizde bulunmadığının bir kanıtıdır. Âli Bey, bu sözcüğü Fransızcadan almıştır. Çünkü
Fransızcada “jurnal” hem gazete, hem
günlük anlamına gelmektedir.
Sözün ırmağı
burada bir başka mecraya dökülüyor.
Adı üzerinde,
“günlük” ya da “jurnal” yaşanan olayların, izlenimlerin günün gününe yazılması
demektir.
Bu
anlamda bugün yazılı medya dediğimiz gazeteler, dergiler; sosyal medya
dediğimiz twitter, facebook gibi mecralar da birer “günlük” değiller midir?
Demokrat
Parti iktidarını yere göğe koymayan, Adnan Menderes’in icraatlarını kendilerine
rehber edinen iktidar ve yandaşları neden hiç o dönemde “basın”a yapılan
baskılardan söz etmezler, edemezler?
Geçenlerde
“Twitter” kapatıldı.
Bugün
“Twitter”in kapatılmasıyla Adnan Menderes iktidarının “Tahkikat Komisyonu”
kurarak “basın” üzerinde baskılar yapması aynı anlama gelmekte değil midir?
O
yıllar, muhalif duruşlarından ötürü “Hilton” olarak adlandırılan cezaevlerinde
yatan gazetecilerden kimileri halen hayattadır ve yazmaya da, konuşmaya da devam etmektedirler.
Unutuldu
mu sansüre uğrayan haberleri nedeniyle kimi gazete sayfalarının “bulmaca”
misali siyah-beyaz çıktığı?
Kimi
gazetelerin örtülü ödenekten yararlanarak yayınını sürdürürken, kimilerinin
kâğıt yokluğu bahanesiyle sık sık kapandığı?
Yazarların,
şairlerin tuttuğu “günlük”ler kadar, bugün ve her zaman “tarih”in yazdığı
“günlük”ler de önemli…
Dün,
yasaklar nasıl delindiyse, bugün de gelişen teknoloji ve tabii gençlerin azmi
kendi özgürlükleri adına bütün engelleri yıkabiliyor.
Gençlerin
özgürlüğüne dokunan yasakların ateşinde yanmıştır, bundan sonra da yanacaktır
çünkü…
27 MART 2014, BİRGÜN