8 Mart 2013 Cuma

“KAFATASI” SAHNEDE...


Dünya şairi Nâzım Hikmet’in çoğu kaybolup gitmiş otuz kadar tiyatro oyunu yazdığı biliniyor. Tiyatro ile ilgisi de kendi anlatımına göre 1920 yılında, yirmi yaşında şiirle örülü bir oyun yazmayla başlamakta…
Ertesi yıl ilk kez bir Shakespeare oyunu seyredecek ve tiyatro ile ilgisini şöyle anlatacaktır:
“1921’de Batum'a geçtim. ‘Küçük İlüstirasyon’ serisinde yayımlanan Fransızca piyesleri okudum, belki yüz tane, ard arda, belki daha çok. Yerleştiğim odanın dolabında buldum onları. Hepsi dokuz yüz on dörtten önceki tarihlerde çıkmıştı. Fransız bulvar tiyatrolarının o zamanlardaki repertuarıyla, Fransız vodviliyle altı ay haşır neşir oldum. Yalnız o devirdeki Fransız burjuva ve küçük burjuvalarının içyüzünü değil, piyes yazma tekniğinin bir çok cilvelerini de öğrendim.”
1938’de hapse girince beş oyun yazar: “Ferhat'la Şirin yahut Bir Sevda Masalı”, "Yusuf’la Zeliha yahut Yusuf ve Kardeşleri”, “İstasyon”, “Fitnat”, “Yerdepremi”.
13 yıl hapisten sonra Moskova’ya gittikten sonra da bir sürü oyuna imzasını atacaktır: “Türkiye’de”, “Enayi”, “İvan İvanoviç Var mıydı, Yok muydu?”, “İnek”, “İki inatçı”, “Tartüf – 59”, “Her Şeye Rağmen”, “Prag Saatleri”, “Damokles’in Kılıcı”.
Bu oyunların çoğu sahnelenmez.
Bunlar içinde Türkiye’de ilk kez sahnelenen “Kafatası”nın ilginç bir öyküsü vardır.
“Kafatası”nı ilk kez KUTV’de öğrenciyken yazmıştır; ancak oyun bir süre sonra kaybolur. 1930’lu yılların başından Muhsin Ertuğrul, bir oyununu sahnelemek için kapısını çalınca, bir hafta içinde yeniden yazmaya karar verir.
1932’de Sühulet Kütüphanesi tarafından basılan oyun, aynı yıl Darülbedayi (İstanbul Şehir Tiyatrosu) oyuncuları tarafından sahnelenecektir. Doktor Dalbanezo rolünün Muhsin Ertuğrul tarafından üstlenildiği oyunda dönemin büyük oyuncularından İ. Galip Arcan, Talat Artemel, Hüseyin Kemal Gürmen, Behzat Budak, Hazım Körmükçü, Neyyire Neyir, Bedia Muvahhit ve Şaziye Moral rol alır.
Oyun, baytarlara hakaret ediliyor gerekçesi ve Ankara’dan gelen emirle ancak üç gün sahnede kalabilecektir.
“Kafatası” şöyle özetlenebilir:
Doktor Dalbanezo, verem olan kızını kurtarmak için bulduğu serumu uygulama aşamasındayken bundan vazgeçip bir hayvan bakımevinde çalışması istenirken bu teklife hayır der ve el altından araştırmasını sürdürür. Bunun üzerine hapse atılacak, çıktığında işsiz kalınca sokaklara düşecektir. Sonunda da bir sirkte teşhir edilmeye başlanacak ve öldüğünde kafatası için bedeninin satılmasını isteyecektir.
Nâzım Hikmet’in deyişiyle “oyunun tezi Marksizmin bir düsturuydu: Kapitalizm, gelişerek öyle bir merhaleye varır ki, yalnız maddi eşyalar değil, manevi değerler de mal olur, alınıp satılır.”
Geçenlerde “kafatası”, antropolojik açıdan “raf”larda aldığı yer itibariyle söz konusu edildi, “Her Şeyi Bilen” devlet büyüğümüz tarafından… 
Oysa gerçek “kafatası” raflarda değil, “sahne”de idi.

07 MART 2013, BİRGÜN

Hiç yorum yok: