Dünya şairi Nâzım Hikmet’in çoğu kaybolup gitmiş otuz kadar tiyatro
oyunu yazdığı biliniyor. Tiyatro ile ilgisi de kendi anlatımına göre 1920
yılında, yirmi yaşında şiirle örülü bir oyun yazmayla başlamakta…
Ertesi yıl ilk kez bir Shakespeare oyunu seyredecek ve tiyatro ile
ilgisini şöyle anlatacaktır:
“1921’de Batum'a geçtim. ‘Küçük İlüstirasyon’ serisinde yayımlanan
Fransızca piyesleri okudum, belki yüz tane, ard arda, belki daha çok.
Yerleştiğim odanın dolabında buldum onları. Hepsi dokuz yüz on dörtten önceki
tarihlerde çıkmıştı. Fransız bulvar tiyatrolarının o zamanlardaki
repertuarıyla, Fransız vodviliyle altı ay haşır neşir oldum. Yalnız o devirdeki
Fransız burjuva ve küçük burjuvalarının içyüzünü değil, piyes yazma tekniğinin
bir çok cilvelerini de öğrendim.”
1938’de hapse girince beş oyun yazar: “Ferhat'la Şirin
yahut Bir Sevda Masalı”, "Yusuf’la Zeliha yahut Yusuf ve Kardeşleri”,
“İstasyon”, “Fitnat”, “Yerdepremi”.
13 yıl hapisten sonra Moskova’ya gittikten
sonra da bir sürü oyuna imzasını atacaktır: “Türkiye’de”, “Enayi”, “İvan
İvanoviç Var mıydı, Yok muydu?”, “İnek”, “İki inatçı”, “Tartüf – 59”, “Her Şeye
Rağmen”, “Prag Saatleri”, “Damokles’in Kılıcı”.
Bu oyunların çoğu sahnelenmez.
Bunlar içinde Türkiye’de ilk kez sahnelenen “Kafatası”nın
ilginç bir öyküsü vardır.
“Kafatası”nı
ilk kez KUTV’de öğrenciyken yazmıştır; ancak oyun bir süre sonra kaybolur.
1930’lu yılların başından Muhsin Ertuğrul, bir oyununu sahnelemek için kapısını
çalınca, bir hafta içinde yeniden yazmaya karar verir.
1932’de Sühulet Kütüphanesi
tarafından basılan oyun, aynı yıl Darülbedayi (İstanbul Şehir Tiyatrosu) oyuncuları
tarafından sahnelenecektir. Doktor Dalbanezo rolünün Muhsin Ertuğrul
tarafından üstlenildiği oyunda dönemin büyük oyuncularından İ. Galip Arcan,
Talat Artemel, Hüseyin Kemal Gürmen, Behzat Budak, Hazım Körmükçü, Neyyire
Neyir, Bedia Muvahhit ve Şaziye Moral rol alır.
Oyun, baytarlara hakaret
ediliyor gerekçesi ve Ankara’dan gelen emirle ancak üç gün sahnede
kalabilecektir.
“Kafatası” şöyle özetlenebilir:
Doktor Dalbanezo, verem olan kızını kurtarmak için
bulduğu serumu uygulama aşamasındayken bundan vazgeçip bir hayvan bakımevinde
çalışması istenirken bu teklife hayır der ve el altından araştırmasını
sürdürür. Bunun üzerine hapse atılacak, çıktığında işsiz kalınca sokaklara
düşecektir. Sonunda da bir sirkte teşhir edilmeye başlanacak ve öldüğünde
kafatası için bedeninin satılmasını isteyecektir.
Nâzım Hikmet’in deyişiyle “oyunun tezi Marksizmin bir
düsturuydu: Kapitalizm, gelişerek öyle bir merhaleye varır ki, yalnız maddi eşyalar
değil, manevi değerler de mal olur, alınıp satılır.”
Geçenlerde “kafatası”, antropolojik açıdan
“raf”larda aldığı yer itibariyle söz konusu edildi, “Her Şeyi Bilen” devlet
büyüğümüz tarafından…
Oysa gerçek “kafatası”
raflarda değil, “sahne”de idi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder