Melih Cevdet Anday
ile yaptığım bir konuşma sırasında söz döndü dolaştı kitaplara geldi. Hani
“Bakla sofa, nohut oda” derler ya, onun misali küçücük de olsa evinin her yanı
kitaplarla doluydu.
Yılların birikimi
kitaplar artık fazla geliyordu. Bir yandan kendisinin aldığı, bir yandan
çeşitli yazarların gönderdiği kitaplar önemli bir yığın oluşturmuştu.
Gerçi zaman zaman
kitaplığı temizlerken kimilerini ayıklayıp yazın kaldığı köyün kitaplığına
gönderse de eşi Suna Hanım, benim eşim gibi serzenişte bulunmaktan duramıyordu.
Çünkü aynı sorun benim başımda da vardı.
Ne olacaktı bunca
kitap?
Melih Cevdet’e
sormuştum:
- Bütün bu kitapları
okudunuz mu?
“Mümkün mü” diye
yanıtlamıştı, “hepsini nasıl okurum. Ama kimilerini daha sonra okurum diye
ayırıyorum. Böyleleri olduğu gibi, içlerinde 5-6 kez okuduklarım da var. Sonra
bazıları başvuru kitaplarıdır, ansiklopediler gibi... Nasıl atarız onları?”
Bilim-kurgu yazarı Arthur
C.Clarke’ın “Belki uzak görüşlü bir keşiş, basılı yayınları duyunca, bir gün
binlerce kitap olacağı öngörüsüyle arkadaşlarını ‘Bu kitapları kim okuyabilir
ki’ diyerek dehşete düşürmüştür.” sözlerini okuyunca evlerimizi dolduran
kitaplarla aramızdaki maceralarımızı düşündüm.
Clarke’ın deyişiyle
“siberkıyamet” dehşetini yaşadığımız günlerde kitapların hükmü ne olacak?
Bir başka deyişle
21. yüzyıla girerken gelecek yarım yüzyıl için ne gibi öngörüler ve
kaygılanınız bulunacak?
Ben kitaplara bağlı
geleceğimizi düşünürken Clarke, 1998’de 2010 yılı içi neler umuyordu:
“1. Fosil yakıtının
kullanımı ve nükleer çağ sona erecek.
2. Taşınabilir
enerji santralleri kurulacak ve artık kablo ağına gerek kalmayacak.
3. Ticari dönüşüm
gerçekleşecek; bazı deneylerde şimdilik altın elde edildi ve ayrıca altından
çok daha pahalı olan, Hidrojen bombasının içeriğindeki Tritium’a da rastlandı.
4. Amerika Birleşik
Devletleri’nin “Teknolojik Bozgunu’ndan sorumlu olan Washington bürokratları ve
üniversite profesörlerinin çoğunun işine son verilecek.”
Clarke, “Ampul
değiştirmeyi bilen kimse kaldı mı?” diye sorduktan sonra günümüzde
bilgi-eğlence patlamasından ciddi olarak endişe duyduğunun da altını çiziyordu.
Evet, yaşadığımız bu
“siberkıyamet”te, bu bilgi-eğlence cehenneminde kitapların ne hükmü olabilir?
Ömründe bir kitaba
olsun el sürmeyenlere sözüm yok.
Onlar zaten ne
“düz”, ne “siber” kıyametin farkında olamayacaklar.
Evleri kitaplarla
donatılmış bizim gibiler ne yapacak?
Ben onu merak
ediyorum asıl...
28 MART 2013, BİRGÜN