Evden
mahalleye, mahalleden semte, semtten kente, kentten ülkeye yaşamımızın her
yanı nice kapılarla çevrili değil mi?
Bu
kapılara şimdi de “kozmik oda”lara açılan çelikleri eklendi.
Üstadımız
hakîr Evliya Çelebi’ye göre İstanbul’un çevresinde 43 kapı bulunmakta. Şimdi
kim bu kapıları bula da fotografilerini çıkara?
Üstelik,
arkalarındaki “kozmik oda”lar kim bilir nice haldedir?
Çelebi’nin
izniyle ben dahi çocukluğumun kapılarını anlatmak isterim.
İzmir,
Kurtuluş Savaşı’nda yıkılıp yakılmış. Yapı ustası dedem Hasan Usta,
Küçükyalı’da bir yapı oturtmuş, üç çocuğu ve dahi “Köroğlu”su için. İç içe dört
hanede 28 kapı. Ama hiçbiri birbirine benzemez. Kimi demir, kimi tahta… Usta
hangi yıkıntıda kapı bulmuşsa getirip takmış evin bir yanına.
Fotografilerini
çıkaramayacağımız başka kapılar yok mu?
İşte
atasözlerimiz:
“Kapı
arkası bile gurbet.” “Kapını iyi kapa, komşunu hırsız etme.”
Ve
kimi deyimlerimiz:
“Kapı
bir komşu. Kapıdan kovsan bacadan girer. Kapı dışarı etmek. Kapı duvar olmak.
Kapının ipini çekmek. Kapısı açık olmak.”
Devlet
de bir “kapı” değil midir?
Evinden,
yurdundan ayrı düşmüş kişi “el kapısı”ndadır. Ruhi Su’ya selam ola... Ülkeye
giriş çıkışın bir yolu “Kapıkule”den geçmez mi? Dışarıdan alınan nice mal
“gümrük kapısı”ndan dolanmaz mı? Esnaf için dükkânı “rızk kapısı”dır, mahkûm
için hücresindeki tuvalet “hacet kapısı.”
Ya
“gönül kapısı?” O kapıdan geçenlere de selam ola...
Ya
tavla oyununda “kapı yapmak...”
Bunların
dahi pek fotografileri çekilmez...
Bence
bugün İstanbul’un asıl yedi kapısı var: Haydarpaşa Garı, Esenler Otogarı, Tophane
Limanı, Sirkeci Garı, Atatürk Havalimanı. Ve yedinci kapı olarak Sultanahmet
Meydanı…
Kapının
yedi adet olması da önemli.
Örneğin
yeniçerilerin yedi kapısı bulunur: Adalet, et, ağa bölüğü, solaklar, meydan,
Çayır ve Karaköy kapıları…
İslam
inançlarına göre kıyamet günü Medine kentinin yedi ayrı kapısı olacaktır.
Şaman
inançlarına göreyse “yağız yer” denen kara toprağa yedi kapıdan geçilerek
varılacaktır.
Kapı,
eski kentlerde dünyaya açılan bir penceredir. Örneğin Diyarbakır, Urfa, Mardin
kapıları; Erzurum’un Kars ve Tebriz kapıları gibi
Kapı
sözcüğünün bir başka anlamı da önemli yapıların giriş bölümünü karşılamasıdır,
ki camilerin, medreselerin “cümle kapıları’’ bunlardandır.
Sarayların
avlu duvarından başlamak üzere arka arkaya bir kaç kapısı vardır. Topkapı
Sarayı’nın yedi kapısı bulunuyor. Bâb-ı Hümayun ki, sarayın birinci kapısı.
Bâbü’s-Selam orta kapı, Bâbü’s-Saade mutluluk kapısı... Bâbıâli. Aslında
Osmanlı’da sadrazam konağının büyük giriş kapısı. Ama zamanla devletle
özdeşleşmiş, doğrudan hükümet anlatan bir deyime dönmüş... Yakın zamanların
“basın” kapısı...
Osmanlı’da
sarayların kapılarını bekleyen yarı askeri görevlilere bevvap, yani kapıcı
deniyor. Günümüzdeki “kapıcı”larla bir ilintileri olabilir mi?
Kapı
halkı: Osmanlı devletinde sadrazam, vezir, beylerbeyi ve ilmiye ileri
gelenlerinin konaklarında görevli sivil ve askerlere verilen ad. Kapıcıbaşı: Saray
kapıcılarının subaylarına verilen rütbe. Kapıcılar kethüdası: Kapıcıların ve
kapıcı başların en büyük amiri.
Kapıların
da günleri var. Pazar günleri, Kapalıçarşı ile Mısırçarşısı’nın kapıları
kapalı. Gülhane Parkı’nın kapısı her zaman açık.
Kimi,
çocukluğumdaki gibi unutmuş anılarını, kimi hâlâ fotografilerde...
Kimi
de “ileri demokrasi” tarihinde “kozmik odalar”ın kimliğinde...
07 ŞUBAT 2013, BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder