Nâzım
Hikmet’in son nefesini verdiği evin bir küçük odası, çoğu “saçları sarı sarısı,
kirpikleri mavi” son eşi Vera’ya armağanı küçük objelerle dolu... Duvarlarda
Picasso’nun, Abidin Dino’nun, Rus ressamlarının tabloları... Salonun dört
duvarını kuşatan komodinler üzerinde küçük votka kadehleri, porselen çay
fincanları...
Odanın
sokağa bakan penceresi önünde bir masa, masanın üzerinde “Olivetti” marka
daktilo ve yanında Şilili şair Pablo Neruda’nın 2 Haziran 1963 tarihli, Nâzım’ı
Şili’ye davet eden mektubu...
Fakat
Nâzım, bu “mektub”u aldığının ertesi sabahı 07.20’de, sokak kapısından girer
girmez yığılıp kalacak, bir daha bakamayacaktır hayatının aynasına...
İşte
o mektup, o tarihten beri iki büyük şairin dostluğunun bir nişanesi olarak
duruyor bugün de…
Tam
on yıl sonra ise Neruda’nın Şili’de General Pinochet’nin iktidara geldiği
askeri darbeden 12 gün sonra, 23 Eylül 1973’te prostat kanserinden öldüğü
açıklanacaktır.
Oysa
bugün Şili Komünist Partisi yetkilileri, şairin prostat kanserinden ölmediğini,
doktoru tarafından yapılan ne olduğu belirsiz bir enjeksiyonun ardından kalp
krizi geçirdiğini ileri sürmekte…
Bu
nedenle de mezarının açılması gündemde…
Tarih
unutmuyor çünkü...
Şairin
ölümünün ertesi günü, yani 24 Eylül 1973’de “AFP’nin özel muhabiri Veronique
Decoudu” yaşananları şöyle anlatacaktır:
“Büyük
Şili şairi Pablo Neruda’nın cesedi, pazartesi günü öğleden sonra, Santiago
yukarılarında, askeri cunta tarafından darmadağın edilmiş evinde bulunuyordu.
Askerler sabah gün doğarken evde arama taramaya girişmişler, bu arada
pencereleri kırmışlar, şairin yatağını delik deşik etmişler, dolapları kırıp
dökmüşler, dergi ve kitapları yakmışlardı.” (Şili, Kara Darbe, s: 199)
Neruda’nın
katafalkı cam kırıkları, yırtılmış fotoğraflar ortasında durmaktadır. Eşi
Mathilda katafalkın yanında oturmakta ve bir camın ardından Neruda’nın yalnız
yüzü görülmektedir.
Katafalkın
yanında birçok Şilili şair de vardır.
İçlerinden
biri konuşur: “Hepimiz batık gemiler gibiyiz.”
25
Eylül 1973’te de Neruda, Salvador Allende’yi övücü sözler eşliğinde, büyük bir
kalabalık tarafından sonsuzluğa uğurlanacaktır.
Ve
yazdığı son şiir “Satraplar”, “Arif Çağlar”ın Türkçesiyle o tarihlerde yazı
işleri müdürlüğünü yaptığım “Yeni a” dergisinin eki olarak yayımlanacaktır:
“NIXON,
FREI ve PINOCHET / bugüne, bu acı / eylül ayına dek / 1973 yılının /
Bardoberry, Garrastazu ve Banzer ile beraber / aç çakalları / tarihimizin;
kemiriyorlar / bayrakları / bunca kan, bunca ateşle / alınmış olan / serserice
ağa-çiftliklerinde / cehennem baskıcıları, / satraplar, bin kez satın alınmış /
ve kendilerini satmışlar, işbirlikçileri / New York kurtlarının.”
***
Bugün,
Kadıköy Moda caddesindeki Özgen Berkol Doğan Bilimkurgu Kütüphanesi’nde, saat
19.00’da Nevzat Doğan ile birlikte “Tevfik Fikret’te Şiir ve Muhalefet” üzerine
bir söyleşi yapacağız. Meraklıları bekliyoruz.
14 ŞUBAT 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder