11 Ağustos 2012 Cumartesi

YAZI, BİR ISSIZLIK ALANI MIDIR?


Salâh Birsel, bir konuşmamızda “Benim günlüğüm Cumhuri­yet döneminin ilk edebiyat günlüğüdür. Daha doğrusu Türk edebiyatının ilk edebiyat günlüğü­dür.” demiş ve eklemişti: “Benden dört yıl sonra Ataç başlamıştır günlüklerine.”
Cumhuriyet dönemi edebiyatında “anlatı” denilince de ilk akla gelen Demir Özlü olmalı…
Özlü, “Bir Beyoğlu Düşü”, “Berlin’de Sanrı”, “Kanallar”dan sonra anlatılarına bir yenisini daha ekledi: “Önünde Boş Bir Uzam” (Yapı Kredi Yayınları)
Anlatıcı, bir bakıma da bizzat Özlü’nün kendisi, bir gün “büyük ağaçlarıyla, bahçeleriyle, ağaçların ardına çekilmiş olan, eski ama bakımlı köşkleriyle, otomobil yollarını ıssızlığa bırakarak sanki sonsuz bir zaman boyunca varlıklarını sürdürecek gibi olan sokakları” dolaşmaya çıkar.
Ve bu sokaklar onun yurduyla, yurdundan uzak yaşadığı sürgün, çocukluğu, gençlik günlerinin siyasal savaşımı, yeni teknoloji çağında büyüyen oğlu, bir anlamda da edebi kişiliği dahil bütün bir geçmişiyle hesaplaşma alanı olacaktır.
“Bunaltı” Özlü’nün ilk öykü kitabının adı olduğu gibi, bugüne kadar yazdıklarının ana izleklerinden biri, hatta başlıcasıdır.
“Önünde Boş Bir Uzam” da “bilinmez bir tenhalık ve ıssızlık” dokusuyla örülü, bir başka deyişle “bunaltı”nın yoğun olarak duyumsandığı bir özel anılar toplamı olarak okunabilir.
Neler mi vardır bu anılar yumağında?
Ülkesinde hapis yatmamıştır, ama iki kez gözaltına alınmış, askerlik görevini yaparken rütbeleri sökülerek Doğu’da Kürtlerin yaşadığı en soğuk bir bölgeye sürgün edilmiştir.
Gençlik yıllarında bir işçi partisinin oluşumunda yer almış, bu yüzden de üniversite kariyerinden uzaklaştırılmak zorunda bırakılmıştır.
Çünkü onu ilgilendiren “acı çeken bilinçtir.”
Ve sorular sorar, sorgular…
“Yaşadığımız dünyada aşka yer var mıydı?”
“Yazmak da bir çalışma değil mi? Boş kâğıtlar karşısında oturmak, ıstırap çekmek, neden kol emeğiyle çalışan insanlar karşısında utanma duygusuna yol açsın?”
“Yazınla uğraşmak da, hiç olmazsa insanların bilinçlenmesine o ‘ruhsal yapı’ denilen şeyin derinlemesine -vicdan diye yazmaktan çekinsen de- yardım etmeyecek miydi?”
Dostoyevski’nin “Kumarbaz”ına göndermede bulunur: “Yaşamda çıkar ardında koşmayan kişi aşkta da acı çekmeye yargılı değil midir?”
Lars von Trier’in “Melancholia” filmini izledikten sonra düşünür: “Maddeci bağımlılık dünyamızı yaşanır bir dünya olmaktan uzaklaştırmaktadır.”
Demir Özlü’nün de içinde bulunduğu 50 Kuşağı öykücüleri sözcükleri, deyimleri kalıplaşmış biçimlerinden çok, bilinen yerlerinden ayrı konumlarda kullanmayı denediler. Böylece o sözcüklerle deyimlere yeni anlamlar kazandırdılar.
Hacminin küçük olmasına karşın “Önünde Boş Bir Uzam” anlatısının derinliği de bu anlayıştan gelmektedir: Dili kullanım ve anlatım ustalığından…
 Ve bir not: Okur, bütün anlatının içinde “ve” sözcüğünü göremeyecektir, çünkü Özlü, onu hiç kullanmamıştır.

ŞAİRİN NOT DEFTERİ

*Osmanlı imparatorluğu I.Dünya Savaşı sonrasında ağır bir yenilgiye uğramıştır. İnsan varlığı ve ekonomisi perişan durumdadır. Devleti kurtarmak için çareler aranır. Kimileri de Amerika ya da İngilizlerin himayesine girilirse ülkenin kurtulacağı inancındadır. Yani “mandacılık”ı savunurlar. Yahya Kemal bu öneri sahiplerine şöyle diyecektir: “Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u alma için döktürdüğü toplardan her birini kırk mandaya çektirmişti. Bunlar ise koca imparatorluğu tek bir mandaya çektirecekler.”
*Fazıl Hüsnü Dağlarca.son yıllarında Mühürdar’da oturduğu evinin gençlerin buluşacağı bir kahve-kütüphane yapılmasını vasiyet etmişti. Ölümünden ardından kaç yıl geçti, ama vasiyeti hâlâ neden yerine getirilmedi? Bilen var mı?
*”Twitter, kulaktan kulağa gizli yapılan dedikodunun sanal âlemde aleni kılınmasıdır” dedi.

GAMZE

Gençliğinde sevdiğin genç kızların
ne anılar gizlidir gamzesinde
Şair, çözebildin mi sırrını?

Bu yüzden mi seraba kayıtlı
o günler ömrünün gamzesi?

Bir bunun için, bunun için mi
anılarınla yaşlanmak istiyorsun?

02 AĞUSTOS 2012, BİRGÜN

Hiç yorum yok: