21 Ağustos 2012 Salı

TURİZM DEYİNCE…


İtiraf edeyim, 12 Mart 1971’den 12 Eylül 1981’e kadar devlet ile işim de, ilişkim de olmadı. Mesela pasaport almadım. Oysa sarı basın kartım vardı, Cumhuriyet’te çalışıyor, yazılar yazıyordum. 1971’den beri de kitaplarım çıkıyordu. Ama nedense devlet, beni bir biçimde unuttu, askere almak aklına gelmedi. 12 Eylül’de evlenmeye karar verince asker kaçağı olarak yakalandım ve tam 20 ay Malkara’da mekanize piyade eri olarak 62/3 tertip askerliğimi tamamladım.
Bu nedenle ilk yurt dışı gezimi 1984’te “turizm yazarı” olarak Bulgaristan’a yaptım.
O yıllar Jivkov dönemi… “Kompleks” adını verdikleri turistik tesisleri var her tarafta… Yalnızca grup olarak gidilebiliyor. Haziran ayı başında kırk kadar ülkeden gazetecilere bir gezi düzenliyorlar. On gün kadar süren gezi Burgaz’dan başlıyor, Kızanlık’ta gül festivali ile bitiyor. Bu geziyi en iyi yazan gazeteciyi ise bir yıl sonra yine davet ediyorlar.
Gezinin ikinci günü Varna’daydık. Mihmandarımız Bulgar, bir dağ yamacında, kayaya oyulmuş bir at freskini 1500 yıllık Bulgar tarihinin simgesi olarak anlatmaya başladı.
Grupta Kıbrıslı genç bir gazeteci de var. Az buçuk Türkçe de biliyor. Freske baktı baktı, “Yahu” dedi, “bunlardan Kıbrıs’ta binlercesi var, ayrıca bu Bulgar değil, düpedüz Osmanlı sipahisi…”
Ve o akşam bavulunu topladığı gibi Kıbrıs’a döndü.
*
90’ların sonunda üç genç girişimci “kültürel turizm” yapmak amacıyla bir şirket kurmuşlar. Yine haziran ayı, Venedik Bienali var. Geziye benimle birlikte bir baba-oğul ve Orta Anadolu’da, tavukçuluk yapan 3-4 aile katılmış…
Venedik’e gelir gelmez baba-oğul hemen Torina’ya gitti. Makine parçası bakacaklarmış, gezi sonunda döndüler.
Çoluklu çocuklu aileler ile bir gün dahi bienali gezmediler. Üstelik otelde olay çıkardılar. Çünkü dışarıda bir şey yemiyorlar, yanlarında getirdikleri tüpgazda yemek yapıyorlardı. Bavullar dolusu, kızıma çeyiz, oğluma damatlık diye çarşıda kumaş bırakmadılar.
*
Kültür turizminden söz ettiğimi anlamışsınızdır.
Peki, nedir kültür turizmi?
ÇEKÜL Vakfı ile Tarihi Kentler Birliği’nin hazırladığı “Sürdürülebilir Kültür Turizmi İçin Kamu-Yerel-Sivil-Özel İşbirliği” kitapçığında bu sorunun yanıtı şöyle veriliyor:
“Kültür turizmi; doğal alanları, anıtsal ya da sivil mimari yapıları, sanat ürünleri, koleksiyonları, kültürel kimlikleri, gelenekleri ve dilleri kapsayan, somut ve somut olmayan kültür mirasının tüm ürünlerini paylaşmayı ve tanımayı amaçlayan bir gezi türü”dür.
Biz turizmi yalnızca emekli Alman ve İngilizlerin kum ve güneş için Akdeniz sahillerine gelmeleri olarak anlıyoruz. Oysa bütün Türkiye coğrafyası, bütün tarihi ve kültürel kimliği ile bir açık hava müzesi…
Bu coğrafyanın kendine özgü bir görünümü, fiziksel yapısı, yaşam biçimi yanında farklı bir “ruh”u da var.
Önemli ölen bu hissedebilmek, onu yaşar ve yaşanır kılmak…
Tarihi kentleri beton yığını plazalar ile dolduran, sanata “ucube” diyen, sanatçısını hor gören, geleneksel yapı diye çakma “Mimar Sinan” projelerine onay bir anlayışın kültür turizmi ile bir ilgisi ve ilişkisi olabilir mi?
  
ŞAİRİN NOT DEFTERİ

*Ustalardan gençlere resim, heykel ve fotoğraf sergisi 31 Ekime kadar Tem Sanat Galerisi’nde görülebilecek. Sergide İbrahim Safi,  Abidin Dino,  Adnan Varınca, Mustafa Aslıer, Gökşin Sipahioğlu, Mürşide İçmeli, Ömer Kaleşi, Alecos Fassianos, Nevin İşlek, Güngör İblikçi,  Metin Talayman, Yuri Kuper, Mehmet Güler, Zeki Fındıkoğlu, Miharu Shiota,   Hüseyin Ertunç, Abdulkadir Öztürk, Yavuz Tanyeli, Angelos Panayiotidis, Fuat Acaroğlu, Gülden Artun, Nur Özalp, İsmail Yıldırım, Talat Enlil, Mithat Şen, Selma Gürbüz, Devabil Kara ve Özlem Özkan'ın yapıtları yer  almakta...

DEFTER

Çok sayfalı bir defterdi ömrüm
her sayfasına bir ömür ekledim

Defter, bitecek günü geldiğinde
bitecek elbet benim de ömrüm

Ama, sakın meraka salma gönlünü
artık sende yaşayacak ömrüm çünkü

16 AĞUSTOS 2012, BİRGÜN

Hiç yorum yok: