İtiraf edeyim, 12 Mart 1971’den 12 Eylül
1981’e kadar devlet ile işim de, ilişkim de olmadı. Mesela pasaport almadım.
Oysa sarı basın kartım vardı, Cumhuriyet’te çalışıyor, yazılar yazıyordum.
1971’den beri de kitaplarım çıkıyordu. Ama nedense devlet, beni bir biçimde
unuttu, askere almak aklına gelmedi. 12 Eylül’de evlenmeye karar verince asker
kaçağı olarak yakalandım ve tam 20 ay Malkara’da mekanize piyade eri olarak
62/3 tertip askerliğimi tamamladım.
Bu nedenle ilk yurt dışı gezimi 1984’te
“turizm yazarı” olarak Bulgaristan’a yaptım.
O yıllar Jivkov dönemi… “Kompleks” adını
verdikleri turistik tesisleri var her tarafta… Yalnızca grup olarak
gidilebiliyor. Haziran ayı başında kırk kadar ülkeden gazetecilere bir gezi
düzenliyorlar. On gün kadar süren gezi Burgaz’dan başlıyor, Kızanlık’ta gül
festivali ile bitiyor. Bu geziyi en iyi yazan gazeteciyi ise bir yıl sonra yine
davet ediyorlar.
Gezinin ikinci günü Varna’daydık.
Mihmandarımız Bulgar, bir dağ yamacında, kayaya oyulmuş bir at freskini 1500
yıllık Bulgar tarihinin simgesi olarak anlatmaya başladı.
Grupta Kıbrıslı genç bir gazeteci de
var. Az buçuk Türkçe de biliyor. Freske baktı baktı, “Yahu” dedi, “bunlardan
Kıbrıs’ta binlercesi var, ayrıca bu Bulgar değil, düpedüz Osmanlı sipahisi…”
Ve o akşam bavulunu topladığı gibi
Kıbrıs’a döndü.
*
90’ların sonunda üç genç girişimci
“kültürel turizm” yapmak amacıyla bir şirket kurmuşlar. Yine haziran ayı,
Venedik Bienali var. Geziye benimle birlikte bir baba-oğul ve Orta Anadolu’da,
tavukçuluk yapan 3-4 aile katılmış…
Venedik’e gelir gelmez baba-oğul hemen
Torina’ya gitti. Makine parçası bakacaklarmış, gezi sonunda döndüler.
Çoluklu çocuklu aileler ile bir gün dahi
bienali gezmediler. Üstelik otelde olay çıkardılar. Çünkü dışarıda bir şey
yemiyorlar, yanlarında getirdikleri tüpgazda yemek yapıyorlardı. Bavullar
dolusu, kızıma çeyiz, oğluma damatlık diye çarşıda kumaş bırakmadılar.
*
Kültür turizminden söz ettiğimi
anlamışsınızdır.
Peki, nedir kültür turizmi?
ÇEKÜL Vakfı ile Tarihi Kentler
Birliği’nin hazırladığı “Sürdürülebilir Kültür Turizmi İçin
Kamu-Yerel-Sivil-Özel İşbirliği” kitapçığında bu sorunun yanıtı şöyle
veriliyor:
“Kültür turizmi; doğal alanları, anıtsal
ya da sivil mimari yapıları, sanat ürünleri, koleksiyonları, kültürel
kimlikleri, gelenekleri ve dilleri kapsayan, somut ve somut olmayan kültür
mirasının tüm ürünlerini paylaşmayı ve tanımayı amaçlayan bir gezi türü”dür.
Biz turizmi yalnızca emekli Alman ve
İngilizlerin kum ve güneş için Akdeniz sahillerine gelmeleri olarak anlıyoruz. Oysa
bütün Türkiye coğrafyası, bütün tarihi ve kültürel kimliği ile bir açık hava
müzesi…
Bu coğrafyanın kendine özgü bir
görünümü, fiziksel yapısı, yaşam biçimi yanında farklı bir “ruh”u da var.
Önemli ölen bu hissedebilmek, onu yaşar
ve yaşanır kılmak…
Tarihi kentleri beton yığını plazalar
ile dolduran, sanata “ucube” diyen, sanatçısını hor gören, geleneksel yapı diye
çakma “Mimar Sinan” projelerine onay bir anlayışın kültür turizmi ile bir
ilgisi ve ilişkisi olabilir mi?
ŞAİRİN
NOT DEFTERİ
*Ustalardan gençlere resim, heykel ve
fotoğraf sergisi 31 Ekime kadar Tem Sanat Galerisi’nde görülebilecek. Sergide
İbrahim Safi, Abidin Dino, Adnan Varınca, Mustafa Aslıer,
Gökşin Sipahioğlu, Mürşide İçmeli, Ömer Kaleşi, Alecos Fassianos, Nevin İşlek,
Güngör İblikçi, Metin Talayman, Yuri Kuper, Mehmet Güler, Zeki
Fındıkoğlu, Miharu Shiota, Hüseyin Ertunç, Abdulkadir
Öztürk, Yavuz Tanyeli, Angelos Panayiotidis, Fuat Acaroğlu, Gülden Artun,
Nur Özalp, İsmail Yıldırım, Talat Enlil, Mithat Şen, Selma Gürbüz, Devabil Kara
ve Özlem Özkan'ın yapıtları yer almakta...
DEFTER
Çok sayfalı
bir defterdi ömrüm
her sayfasına
bir ömür ekledim
Defter,
bitecek günü geldiğinde
bitecek
elbet benim de ömrüm
Ama, sakın
meraka salma gönlünü
artık sende
yaşayacak ömrüm çünkü
16 AĞUSTOS 2012, BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder