18 Kasım 2011 Cuma

OSMAN HAMDİ BEY PERA’DA…

Raviyanı ahbar ve nakilanı asar şöyle rivayet eder ki, Lübnan’ın Sidon kentinde bir köylünün tarlasında “nekrapol” bulunur. Arkeolog, ressam, ülkemizin ilk müze kurucusu Osman Hamdi Bey de (1842-1910) haberi alınca elbette oradadır. Ve tek düşüncesi vardır, bu paha biçilmez hazineyi bir an önce gemiye yükleyerek İstanbul’a götürebilmek…
Fakat tayfalar gemi, bu kadar ağır yükü kaldıramaz, batar diye yükleme işine yanaşmazlar.
Osman Hamdi Bey, bu kez kendisini “İskender” lahdine zincirleyerek tayfaları ikna edecek ve lahitler İstanbul’a getirilecektir.
Başta Nippur ve Assos olmak üzere Osmanlı topraklarında yapılan bu kazılar üç arkeologun kaderlerinin bileşkesini oluşturacaktır,
John Henry Haynes (1849-1900) arkeolog, Amerika arkeoloji fotoğrafçılığın kurucusudur. Diplomat olarak Irak’ta da bulunmuştur.
Hermann Vollraft Hilprecht (1859-1925) Alman arkeologdur.
Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi’nde 15 ekimde açılan “Osman Hamdi Bey ve Amerikalılar” başlıklı sergi, Amerikalı arkeologların Osmanlı topraklarındaki ilk kazılarını ve iki ülke arasındaki diplomatik ilişkileri konu almakta…
Pennsylvania Üniversitesi’nden Prof. Renata Holod ve Prof. Robert Ousterhout’un küratörlüğünde hazırlanan sergide, Pennsylvania Üniversitesi, Boston Güzel Sanatlar, İstanbul Arkeoloji, İstanbul Resim ve Heykel Müzeleri ve özel koleksiyonlardan derlenen Osman Hamdi Bey resimleri, 19. yüzyıla ait arkeolojik fotoğraf ve çizimler, mektuplar, gezi günlükleri ve ilk kez sergilenecek arkeolojik yapıtlar bulunmakta…
Serginin bir özelliği de Osman Hamdi Bey’in John Henry Haynes gibi diplomat oluşu nedeniyle bu yanına da ışık tutması…
Çünkü o yıllarda Osmanlı ile iyi ilişkiler içinde bulunmak isteyen ABD, Osman Hamdi Bey’in dostluğunu kazanacak, ardından onun verdiği izinle Haynes ve Hilprecht, Nippur ile Assos’ta kazılara başlayacaklardır.
Sergide Osman Hamdi Bey’in az bilinen resimlerinin yanı sıra, Pennsylvania Üniversitesi Müzesi’nde bulunan ve bugüne kadar bilinmeyen iki resmi de yer almakta…
Özellikle hiç gitmediği halde yaptığı “Nippur Tapınak Sarayı Kazısı” tablosu…
Sergiyi 8 Ocak 2011 tarihine görme şansınız bulunuyor.
Bu şans kullanılmaya değer bence…

***

Avukat Mehmet Ali Sebük, Nâzım Hikmet cezaevindeyken avukatlığı alır, cezasının haksızlığını, bunun korkunç bir adli hata olduğunu ortaya koyarak çalışır ve sonunda özgürlüğe kavuşmasında önemli bir oynar.
Sebük, “Nâzım’ın Özgürlük Savaşı” adlı kitabında bu dava çerçevesinde Nâzım Hikmet’in Türkiye’deki son yıllarını belgelerle ortaya koyarken Türkiye’nin yakın geçmişinin bir fotografisini de yansıtmıştı. (Cem Yayınevi, 1990)
Sebük, adı geçen kitabında Bursa cezaevinde yatarken sık sık görüştüğü Nâzım Hikmet’in “beslenmesi”ni şöyle anlatmakta:
“Nâzım revirdeki yemekten yararlanabiliyordu. Buna göz dikenler de vardı. Hasta olmadığı halde revirde nasıl yemek yiyor, deniliyordu. Bunu, Sıhhiyeci Vehbi sağlıyordu. Dışarıdan bazen yardım görüyordu, ama çok az. Bazen Balaban’ın annesi yemek getiriyordu. Nâzım, Balaban ve Orhan Kemal bir araya gelerek yemeklerini bir ziyafet dekoru içinde neşeyle yiyorlardı.”


ŞAİRİN NOT DEFTERİ

* Ülkemizin çileli şairlerinden Enver Gökçe’yi 30 yıl önce, 18 Kasım 1981’de kaybettik. “Dost Dost İlle Kavga”nın şairi yaşamının yedi yılını hapiste, iki yılını da sürgünde geçirmişti.
* ÇEKÜL Vakfı’nın yayınladığı kültür mirası dergisi “Kilittaşı”nın 4. sayısının dosya konusu müzeler… Bekir Onur müze eğitimine değinirken; Edhem Eldem “arkeoloji alanını bir siyasi, kültürel ve hâkimiyet alanı olarak tanımlamayı beceren” Osman Hamdi üzerine ilginç saptamalarda bulunuyor.
* Shell & Turcas’ın katkılarıyla İstanbul’u anlatan fotoğrafların yer aldığı “Bu Şehr-i İstanbul” sergisi, yıl sonuna kadar İstanbul Sabiha Gökçen Uluslararası Havalimanı’nda izlenebilir.

İNADINA ŞİİR

Yollar ve yolculuklar ile
avuttun ve aldattın kendini

Şair, anılarından başka
ne kaldı ömrüne yadigâr

Hani sevgilin idi rûzigâr

17 KASIM 2011, BİRGÜN

Hiç yorum yok: