Çetin Altan, 40’lı Ankara’sında, (o yıllarda
Ankara’dadır) şairlerin, yazarların buluşma mekânlarından “Kürdün Meyhanesi” müdavimlerinin
fotografisini ak kâğıt üzerine şöyle çıkarmaktadır. (Sabah, 09 Eylül 2001)
“Fötr şapkasını hiç başından çıkarmayan Fethi Giray da
oraya gelirdi; entelektüel gerçek komünistlik kimliğini kimseye kaptırmayan,
iri cüsseli Suphi Taşhan da; üçüncü kadehten sonra gözleri çatallaşmaya
başlayıp önüne geleni sahte komünistlik ve küçük burjuvalıkla suçlamaya kalkan
Mehmed Kemal de; insancıl ve dostca bir ılımanlığın komünisti, sıskaya yakın
ince yapısıyla, Şahap Sıtkı ve aynı ılımanlığı paylaşan sarımsı bıyıklı Fahir
Aksoy da...”
Orhan Veli konuşmalara pek katılmadan, mezesiz
rakısını içecek; Cahit Sıtkı, her akşam "Kürdün Meyhanesi" yanındaki
Şükran Lokantası'nda tek başına oturduğu masada "bebe rakı" denilen
küçük bir şişe rakıyı, uzun rakı bardağına boca edip yudumlamaya başlayacaktır.
Çetin Altan’ın “entelektüel gerçek komünistlik
kimliğini kimseye kaptırmayan, iri cüsseli Suphi Taşhan”, Mehmed Kemal’in yakın
arkadaşlarındandır.
Mehmed Kemal ise “Acılı Kuşak” (de Yayınevi) kitabında
Taşhan’ın kimi özelliklerini şöyle vurgulayacaktır:
“Arkadaş oldun olası girgindir. İnsanlara yanaşmayı
becerir. Dangul dungul konuşmasına rağmen bağışlanır ve sözü dinledir.”
Taşhan, İkinci Dünya Savaşı sonlarında, Abidin Dino,
Abidin Nesimi, Arif Dino gibi Sıkıyönetim tarafından sürgüne gönderilenler
arasındadır.
Sürgünden dönünce Ankara’ya yerleşecektir.
Yine Mehmed Kemal’in anlatımına göre, aile eline
bakmakla birlikte, çok para harcamak, paralı görünmek zaafı vardır. Parası
varsa harcıyor, yoksa borçlanmaktan çekinmiyor. Bir huyu da aldığını vermemesi,
verdiğini almaması…
Bir yere giderken mutlaka çiçek göndermeyi seviyor.
Bir kıza âşık olmuştur.
Kız evin balkonuna çıkacak, karşıdan karşıya
bakışacaklardır.
Gideceği saate kadar çiçek alacak parayı bulamaz.
(Okur adına burada bir parantez açalım: Üstat
yürümeyi, otobüse ya da dolmuşa da binmeyi sevmiyor. Kısa mesafe yolculuklara
bile taksi taksiyi yeğliyor.)
Yenişehir köprüsünün altındaki bir çiçek bahçesinden
kopardığı çiçekleri pardesüsünün altına saklayarak kızın evini tutacaktır.
Ve çiçeklerle evin girişini ve balkonunu çiçeklerle
donatacaktır.
Parasız oldukları bir günü Mehmed Kemal “Acılı
Kuşak”ın “naklen yayını”nda şöyle belgeleyecektir: (s: 26)
Mehmed Kemal, bir akrabasına yemeğe davetlidir.
Taşhan’a “Sen başının çaresine bak!” diyecek olur.
Taşhan, Mehmed Kemal’den ayrılmak istemiyordur.
“Hele biraz daha bekle, bir şeyler buluruz.” dese de,
umut yoktur, bulamazlar.
Mehmed Kemal’e sorar:
“Hasta mı var?” demiştin.
“Evet…”
“Beni doktor diye tanıtırsın. Beraber gideriz. Hem
hastaya bakarım, hem yer içeriz.”
Ve yemeğe birlikte giderler.
Sonrasına Mehmed Kemal şu notu düşecektir:
“Öylesine doktor gibi davrandı, ihtiyar hastayı öyle
ciddi muayene etti ki, hane halkı ona benden çok itibar gösterdi. Hatta ona,
kendinden önce gelen doktorları çekiştirdiler, iyi bir hekim olduğunu
söylediler. Aile arasında konuşulduğu zaman, “Bir iyi doktor arkadaşın vardı,
ne oldu?” diye sorarlar.
Peki, bugün Acılı Kuşak’tan bir şair olarak Suphi
Taşhan’ı soran var mı?
NOTLAR III
Bu uykulu yerler üstüne
Ekilen ekilir biçilen biçilir
Istırabını kaybeder toprak
Yeşerir sevgi boylu şarkılar…
Artık başlamıştır ateş gecesi
Yaşamak sarsmıyor beni
Hatta ben kendisiyim saadetin
Saadet altın başaklarda uyur
Şimdi başaklar saçların kadar gür
Ve herkes benim kadar mesut
(Yeni Edebiyat, Mart 1941, s: 12)
08 ARALIK 2016, BirGün
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder