23 Aralık 2016 Cuma

BİR GÜNAHIN KEFARETİ…

Şiir dışında edebiyatın her türünde eser veren, Fecr-i Ati’nin kurucularından Şahabettin Süleyman’ın Yakup Kadri Karaosmanoğlu’na anlattığına göre “Eylül” yazarı Mehmet Rauf, türlü gönül maceraları içinde çalkalanıp duran bir adamdır. (Yakup Kadri, Gençlik ve Edebiyat Hatıraları, İletişim Yayınları.)
Tevfik Fikret’in aracılığıyla kurduğu aile ocağını, ilk yılından itibaren bir harabeye çevirecek, genç karısını küçücük çocuğuyla ortada bırakarak kadınların peşinde dolaşmaya başlayacaktır.
Bu sırada İstanbul’un güzelliği, zarifliği, kibarlığıyla tanınmış hanımlarından birine adeta karasevda denilecek bir aşkla tutulup meramına eremeyince intihara bile kalkışacaktır.
(Ey okur, sanma yalnız şairler intihar eder, nice yazar da intihar şerbetinden içmiştir.)
Bu intihar girişimini yine Şahabettin Süleyman şöyle hikâye edecektir:
Mehmet Rauf, sevdiği bir kadın uğruna kendini öldürmeye karar verir, fakat kararını yerine getirmeden bir gün önce, dost ve arkadaşlarına veda etmeyi de unutmaz.
Bunun üzerine Hüseyin Cahit Yalçın ile Servet-i Fünun dergisi sahibi Ahmet İhsan Tokgöz koşarak Büyükada’daki evine giderler.
Mehmet Rauf’u pencereleri sımsıkı kapalı, havası kömür kokusundan zehirlenmek üzere olan bir odada yatağına uzanmış bulacaklardır.
Hemen pencereler açılır, odanın ortasındaki yarı yanmış kömürle dolu mangal dışarıya çıkarılır.
Böylece Mehmet Rauf’un dudakları intihar şerbeti dolu bardağa değmekten uzak durmuş olacaktır.
(Ahmet İhsan, olayın sonrasını şöyle anlatacaktır: Mehmet Rauf o kadın için dünyada yegâne varlığı olan evini satacak, az zamanda eline geçen paranın büyük kısmını harcadıktan sonra bir piyano alacaktır. Daha sonra piyanoyu da satarak kendisine şık bir kostüm yaptıracaktır.)
Çok geçmeden, geriye kalan birkaç arkadaşı da onu kendi haline, kendi kaderine bırakıp birer birer yanından uzaklaşacaklardır.
Yakup Kadri’ye göre Meşrutiyet ilan edilmiş, basın özgürlüğe kavuşmuş, Mehmet Rauf’un eski dost ve arkadaşlarının her biri kendine göre refah ya da ikbal merdivenlerini çıkmaya başlamışlardır.
Ve “Eylül” ile “Siyah İnciler” yazarı, basın âlemine henüz ayak basmış bir edebiyat heveslisi gibi, yazılarını yayımlatabilmek için Babıâli caddesindeki gazete ve dergi idarehanelerinin önünde bekleyecek, nerelerden bulduğu belli olmayan beş on lirayla, ömrü birkaç ay bile sürmeyen “Mehasin” (1909), “Süs” (1923) gibi kadın dergileri çıkaracaktır.
Günün birinde, yazdığı pornografik “Zambak” adlı roman büyük bir ilgiyle karşılaşacaktır. (Yeni baskısı “Bir Zambağın Hikâyesi” başlığı ile Sel Yayıncılık’ta.)
Çok geçmeden de “Zambak” kamu ahlakına aykırı görülerek toplattırılacak, yazarı Bakanlar Kurulu kararı ile Sıkıyönetim mahkemesinde sekiz ay cezaya çarptırılacak, ayrıca deniz subayı olduğu için askerlikten çıkarılacaktır.
Bu sırada eski arkadaşı Hüseyin Cahit, “Tanin”de ona Mehmet Nafiz imzasıyla yazılar yazdıracaktır.
Mehmet Rauf, hapisten çıktıktan sonra İzmir’de görülecektir.
Durumu çok iyidir.
“Zambak” romanını okuyan zengin bir aile kızı, Mehmet Rauf’a mektupla evlenme teklif etmiş ve evlenmişlerdir.
Bir süre sonra da eşinin isteği üzerine boşanacaklardır.
Bu kez eserlerini okumak suretiyle ona gönül vermiş 22-23 yaşlarında bir öğretmen kızla tanışacaktır.
Bu arada İsmet İnönü, “O Zambak diye bir fena eser yazdı, ama Eylül bu günahının kefaretidir” diyerek yardımda bulunacak, Mehmet Rauf da inmeli olmasına rağmen son zamanlarında bu kızla mutlu bir hayat sürecektir.
1931 yılında ölümü ise İstanbul gazetelerinde beş-on satır kadar yer alacak, cenaze töreninde ise ancak birkaç kişi bulunacaktır.


22 ARALIK 2016, BirGün

Hiç yorum yok: