Şiir dışında edebiyatın her türünde
eser veren, Fecr-i Ati’nin kurucularından Şahabettin
Süleyman’ın Yakup Kadri Karaosmanoğlu’na anlattığına göre “Eylül” yazarı Mehmet
Rauf, türlü gönül maceraları içinde çalkalanıp duran bir adamdır. (Yakup Kadri,
Gençlik ve Edebiyat Hatıraları, İletişim Yayınları.)
Tevfik Fikret’in aracılığıyla kurduğu aile ocağını,
ilk yılından itibaren bir harabeye çevirecek, genç karısını küçücük çocuğuyla
ortada bırakarak kadınların peşinde dolaşmaya başlayacaktır.
Bu sırada İstanbul’un güzelliği, zarifliği,
kibarlığıyla tanınmış hanımlarından birine adeta karasevda denilecek bir aşkla
tutulup meramına eremeyince intihara bile kalkışacaktır.
(Ey okur, sanma yalnız şairler intihar eder, nice yazar
da intihar şerbetinden içmiştir.)
Bu intihar girişimini yine Şahabettin
Süleyman şöyle hikâye edecektir:
Mehmet Rauf, sevdiği bir kadın
uğruna kendini öldürmeye karar verir, fakat kararını yerine getirmeden bir gün
önce, dost ve arkadaşlarına veda etmeyi de unutmaz.
Bunun üzerine Hüseyin Cahit Yalçın ile
Servet-i Fünun dergisi sahibi Ahmet İhsan Tokgöz koşarak Büyükada’daki evine giderler.
Mehmet Rauf’u pencereleri sımsıkı
kapalı, havası kömür kokusundan zehirlenmek üzere olan bir odada yatağına
uzanmış bulacaklardır.
Hemen pencereler açılır, odanın
ortasındaki yarı yanmış kömürle dolu mangal dışarıya çıkarılır.
Böylece Mehmet Rauf’un dudakları intihar
şerbeti dolu bardağa değmekten uzak durmuş olacaktır.
(Ahmet İhsan, olayın sonrasını şöyle
anlatacaktır: Mehmet Rauf o kadın için dünyada yegâne varlığı olan evini
satacak, az zamanda eline geçen paranın büyük kısmını harcadıktan sonra bir
piyano alacaktır. Daha sonra piyanoyu da satarak kendisine şık bir kostüm
yaptıracaktır.)
Çok geçmeden, geriye kalan birkaç
arkadaşı da onu kendi haline, kendi kaderine bırakıp birer birer yanından
uzaklaşacaklardır.
Yakup Kadri’ye göre Meşrutiyet ilan
edilmiş, basın özgürlüğe kavuşmuş, Mehmet Rauf’un eski dost ve arkadaşlarının
her biri kendine göre refah ya da ikbal merdivenlerini çıkmaya başlamışlardır.
Ve “Eylül” ile “Siyah İnciler” yazarı, basın âlemine
henüz ayak basmış bir edebiyat heveslisi gibi, yazılarını yayımlatabilmek için
Babıâli caddesindeki gazete ve dergi idarehanelerinin önünde bekleyecek, nerelerden
bulduğu belli olmayan beş on lirayla, ömrü birkaç ay bile sürmeyen “Mehasin”
(1909), “Süs” (1923) gibi kadın dergileri çıkaracaktır.
Günün birinde, yazdığı pornografik “Zambak” adlı roman
büyük bir ilgiyle karşılaşacaktır. (Yeni baskısı “Bir Zambağın Hikâyesi”
başlığı ile Sel Yayıncılık’ta.)
Çok geçmeden de “Zambak” kamu ahlakına aykırı
görülerek toplattırılacak, yazarı Bakanlar Kurulu kararı ile Sıkıyönetim mahkemesinde
sekiz ay cezaya çarptırılacak, ayrıca deniz subayı olduğu için askerlikten çıkarılacaktır.
Bu sırada eski arkadaşı Hüseyin Cahit, “Tanin”de ona
Mehmet Nafiz imzasıyla yazılar yazdıracaktır.
Mehmet Rauf, hapisten çıktıktan sonra İzmir’de
görülecektir.
Durumu çok iyidir.
“Zambak” romanını okuyan zengin bir aile kızı, Mehmet
Rauf’a mektupla evlenme teklif etmiş ve evlenmişlerdir.
Bir süre sonra da eşinin isteği üzerine
boşanacaklardır.
Bu kez eserlerini okumak suretiyle ona gönül vermiş
22-23 yaşlarında bir öğretmen kızla tanışacaktır.
Bu arada İsmet İnönü, “O Zambak diye bir fena eser
yazdı, ama Eylül bu günahının kefaretidir” diyerek yardımda bulunacak, Mehmet
Rauf da inmeli olmasına rağmen son zamanlarında bu kızla mutlu bir hayat
sürecektir.
1931 yılında ölümü ise İstanbul gazetelerinde beş-on
satır kadar yer alacak, cenaze töreninde ise ancak birkaç kişi bulunacaktır.
22 ARALIK 2016, BirGün
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder