1562 yılının sonbaharında bir gün, İstanbul’dan
yüklediği kumaşlarla bir gemi Belçika’nın Anvers limanına yanaşır. Gemi, kentin
en büyük tüccarlarından birine gönderilen Doğu kumaşları ile yüklüdür.
Kumaşlar arasında lale soğanları da vardır. Flaman
tüccar, sevkiyattan bir paket lale soğanı çıktığını görünce çok şaşırır. “Belki
armağan olarak yollamışlardır” diye düşünür. Aslında soğanlar, bu sevkiyattan
hatırı sayılır bir kâr elde eden şükran dolu bir Osmanlı tarafından konulmuştur.
Tüccar, bunların ne olduğunu bile bilmiyordur.
Türklere özgü bir cins soğan sanarak büyük bölümünü kızartır, akşam yemeğinde
zeytinyağı ve sirkeyle tatlandırarak yer. Kalanını da sebze bahçesine,
lahanaların yanına eker.
Ertesi yılın baharında, Anvers’teki bir sebze
bahçesine yığılı döküntü ile süprüntüler arasından birkaç sap tuhaf çiçek baş
verecektir.
Türk soğanlarıyla iki-üç öğün daha yemek yapabilmeyi
uman bahçe sahibi düş kırıklığına uğramıştır.
Kumaş tüccarına akşam yemeği olmaktan son anda
kurtulan bu şanslı çiçekler, muhtemelen Felemenk’te çiçek açmış ilk lalelerdir.
Ve aradan daha yüzyıl geçmeden, 1637 yılının ilk
aylarında “Semper Augustus” adlı bir lalenin tek soğanı on bin Guldene satılır
olacaktır.
On bin Gulden de, yani Felemenk’te koca bir aileyi
ömürlerinin yarısı boyunca doyurmaya, giydirmeye ve barınacak yerlerini
sağlayamaya yetecek bir paradır.
Reşat Ekrem Koçu’ya göre Anvers’e giden bu lale beyazdır ve adı da “tülbent lale“dir. Bu ad, Fransızcaya “tulipe” olarak
geçecektir.
Aslında bu Osmanlı tüccarından yaklaşık yüz yıl önce,
yani Kanuni çağında Almanya’ya lale ve leylak gönderilecektir.
Çünkü o yıllar İstanbul’da hemen yer lale ve leylak
ile donatılmıştır.
Ahmet Refik Altınay, “Eski İstanbul” adlı yapıtında,
II. Selim döneminde Payas’ta 500.000 sümbül soğanı; III. Murat döneminde 50.000 aksümbül, yine
aynı miktarda göksümbül soğanı; Edirne’den 400 kantar kırmızı
gül, 300 kantar sakızgülü fidanı; II.Selim döneminde de Kefe’den 300.000 lale soğanı
getirildiğini yazmaktadır.
Üstadımız Salâh Birsel’in anlatımına göre İstanbulluların lale merakı III.
Ahmet’in (1703-1730) dönemin de her türlü sınırı aşacaktır.
III. Ahmet döneminde 1350 lale türünün varlığı saptanmıştır.
Yüzün çok üstünde de lale bahçıvanı bulunmaktadır.
Örneğin Lale Devri’nin en ünlü çiçekçisi, Tabak Ata adında bir adamdır.
Tabak Ata, çok güzel 80 çeşit lale yetiştirmiştir, bunların en büyük müşterisi
de saray bahçeleridir. Ata, yoksul bir adamken bu sayede İstanbul’un sayılı zenginlerinden
olacaktır.
Reşat Ekrem Koçu, geçen yüzyılda Eyüp, Boğaziçi ve
Üsküdar’da büyük çiçek bahçelerinden söz eder.
Bu bahçelerde çoğunlukla gül, karanfil, lale, fulya,
manolya, leylak, sümbül ve zerrin yetiştirilmektedir.
Yine Koçu’ya göre morsümbül ilk kez 17. yüzyıl Türk bilgini
Kâtip Çelebi tarafından elde edilmiştir.
14 NİSAN 2016, BirGün
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder