14 Şubat 2016 Pazar

ŞAİRİN SINAVI...

1950’li yılların sonu, “Yaprak” dergisinin çıkmaya başladığı günler. Ankara’da “Yeni Hayat Lokantası”, müdavimlerinin deyişi ile “Kürdün Meyhanesi”nde Fahir Aksoy ve Orhan Veli demlenmektedirler.
Masada leblebi, bayırturpu ve sirkeye kesmiş şaraptan başka bir şey yoktur. Tabii hesabı ödeyecek para da...
Bir ara masalarına tanımadıkları biri yanaşır. Önce polis olduğunu sanırlar. Adam kendisini tanıtır:
“Ben doğulu bir şairim. Sizi şiirlerinizden tanırım. Demin oturduğum masada adınız geçti. İzninizle birkaç dakika konuşabilir miyiz?”
Orhan Veli’den “olur”u alan doğulu şair, hemen masayı arnavutciğeri, şişkebabı, piyaz, koç yumurtasıyla donatır. 
Şarap kadehleri ardı ardına yuvarlanır.
Şairin çenesinin ayarı kaçmıştır:
“Orhan Bey, kusuruma bakmayın, sen ve arkadaşların o güzelim Türk şiirini mahvettiniz. Bu kof ününüz fazla sürmeyecektir. Ben ölçülü, aruzlu şiiri çok iyi bilirim. Siz ise bilmediğiniz için böyle tuhaflıklar yapmaktasınız.”
Fahir Aksoy, şairi tutup meyhaneden atmak için sabırsızlanmaktadır.
Orhan Veli oldukça sakindir.
Şair sürdürür:
“Şimdi aruzla yazdığım bir şiirimi okusam ölçüsünü bulamazsınız. Okuyorum, bulun bakalım, hodri meydan!”
Şair, şiirini okur. Çevre masalar da kulak kesilmiştir.
Orhan Veli, istifini bozmadan “Şiirinizin 4, 9, 17, 23 ve 30’uncu dizelerinde ölçü kusuru var beyefendi” deyiverir.
Şair çılgına dönmüştür:
“Orhan Bey, sen daha şiirin ölçüsünü söylemedin. Söyle bakalım ölçüsünü?”
Orhan Veli, “Biliyorum beyefendi” diyecek olur.
Şair ısrar etmektedir.
Orhan Veli açıklar:
“Peki efendim, söyleyeyim. Kullandığınız ölçü ‘failatün /failatün / failün’dür. Yalnız dediğim gibi şiirinizde beş kusur var.”
Sonrasında doğulu şair, “Ben bir şey bilmiyormuşum” deyip duracak ve masanın bütün hesabını ödeyecektir.
Orhan Veli, hemen herkesle arkadaşlık kuran bir kişiliğe sahiptir.
Bir gün Park Otel’in balkonunda Yahya Kemal ile otururken, birkaç kadehten sonra söz dönüp dolaşır şiire gelir.
Bir ara Yahya Kemal sorar:
“Duymadığımız bir şeyler var mı?”
“Var efendim” der Orhan Veli:
“Lütfetmez misiniz?”
Orhan Veli’nin muzipliği üzerindedir.
Aruz ile yazdığı “Efsâne” başlıklı şiirini okur:

“Bir zamanlardı bu gamhânede bir dem vardı
Gece sahilde sular fecre kadar çağlardı 

O çağıltıyla beraber döğünürdü def ü çenk
Bir güneş dalgalar üstünde doğar rengârenk

Mavi bir gökyüzü titrerdi güzel bir histe
Rindler muğbeçeler mest bütün mecliste

Ve o hâletle bütün kahkahalar rağmeleşir
Dilde Yahya Kemal’in şarkısı şehnâmeleşir

O gürültüyle sular çalkalanır çağlardı
Bir zamanlardı bu gamhânede bir dem vardı

Lâkin artık o hayal âlemi bir efsâne
Ses sada yok bu değil sanki o devlethâne”

Yahya Kemal, şiirde kendi adı da geçtiği için mest olmuştur.
Kadehinden bir yudum aldıktan sonra sevinçle, “Aziz şair” der, “şiirini çok beğendim, biraz daha gayret etseniz bizi de geçeceksiniz.”
Ama Orhan Veli’nin yanıtı karşısında donup kalacaktır:
“Aman efendim, ciddiye almayın, biz bunları alay olsun diye yazıyoruz.”

11 ŞUBAT 2016, BirGün


Hiç yorum yok: