4 Şubat 2016 Perşembe

ÇELEBİ'NİN KALEMLERİ

Asaf Hâlet Çelebi, renkli kişiliği ve günlük yaşayışındaki fantezileri, farklı tavırlarıyla herkesin dikkatini çeker.
Betül Kadri, 1946 yılında Çelebi’nin portresini şöyle çizmektedir:
“Sabahları Beylerbeyi’nden Köprü’ye gelen vapurda, öğleyin Kapalıçarşı içindeki Çukur Muhallebici’de akşamları da Küllük kahvesinde görebilirdiniz. Şimdi bu intiza­mını kaybetti, yolda vakitli vakitsiz rastlıyorsunuz. Yalnız bir yer müstesna, ona kesin olarak nerede rastlayacağınızı kestiremezsiniz. Bir yer müstesna dedim, intihab ku­tusunun başı. Üstat ne olsa intizamlı adamdır. Daha otuz yıl muntazam adaylığını koyacağından emin olabilirsiniz.
Orta boylu şişmanca, çay kutuları üzerindeki Çinli re­simlerini andıran, düşük pos bıyıklı, orta yaşta, esmer bir adam. O bu haliyle Hindistanlı baharat tüccarlarına ben­zetilebilir. Sivri topuklarını tahtalarda tıkırdatarak gelir, tesadüfen karşınıza oturur. Dar, beyaz pantolonu etli kalçalarına yapışır, ekseriya yeşil renkteki ceketi eski haydariyeleri andırır. Halis, şaldan kravatları için ‘Ben yap­tım beyefendi. Tam on beş asırlık acem el dokumasıdır’ diyor. Alnında ter damlaları Gözleri dalgın. Evvelce bir monoklusu vardı. Zavallı monoklü bir kazaya kurban git­meseydi şimdi onu göz çukurlarına yerleşmiş görürdünüz.
Ağzında daima baharlı bir tatlı... Cebinden çıkardığı antika, kıymetli kutular içinde kakule, nemse kimyonu, kaya tuzu, safran veya franbuvaz şekerlerini yanındaki­lere de ikram eder. ‘İkbal buyurulmaz mı hanımefendi? Zihne küşayiş veriyor.’
Üstat son zamanlarda pek rahat görünüyor. Şairin ar­kasından sokaktan geçerken mahalle veletlerinin ‘Om Mani Padme Hum’ diyerek teneke çaldıkları rivayet olunuyor.”
Çelebi’nin bir özelliği de kimi meyhanelerde şiirlerini masaya çıkarak okuması...
Fikret Adil, Galatasaray’da “Kutu” lokantası sahibiyle anlaşmıştır.
Burada haftada bir yazarlar, ressamlar, tiyatro sanatçıları toplanarak hem içecekler hem de sanat üzerine konuşacaklardır.
Yine böyle bir akşam, Asaf Hâlet Çelebi masanın üstüne çıkıp şiirini okumadan önce D Grubu ressamlarından, kübist çalışmalarıyla bilinen Salih Urallı onu masa örtüsüyle sarıp sarmalayarak Romalı bir imparator süsü vermek ister.
Fakat, gelin görün ki, Çelebi benzeye benzeye Balzac’a benzemiştir.
Çelebi, o gece orada kendi şiirlerini Arnavut ağzıyla okur, bu da reessamlar Sabri Berkel, Nurullah Berk, Leopold Levy’nin gülüşmelerine yol açar.
Bu olaya tek gülmeyen ise tiyatrocu İ.Galip Arcan’dır ve bu olay üzerine o geceden sonra şair olmaya karar verecektir.
Çelebi şiirleri kadar yaşamı ile de ilginç bir kişiliktir.
Haldun Taner’in tanıklığına göre yakasına çiçek takıp kökünü mendil cebine yerleştirdiği küçük bir şişenin suyu ile beslemektedir. Bu çiçek yüzünden ona “Vazolu Şair” adını takacaklardır.
Münevver Ayaşlı’ya göre Galatasaray Lisesi mezunudur. Fransızca konuşamaz, ama çok iyi Fransızca bilir ve çevirileri çok güzeldir.
Aziz Nesin’e göre bir tutkusu da dolmakalemlerdir.
Dolmakalem tamir eder, cebinde yirmi-otuz dolmakalem taşır.
Aziz Nesin bir dolmakalem macerasını, 1958 yılında “Akşam”da yer alan yazısında şöyle anlatacaktır:
 “6-7 Eylül hadiselerinin ertesi günü, yolda giderken, birden aklına gelmiş, yeni aldığı bir dolmakalemi muayene için defterine, eski Türkçe ‘ince narince’ diye yazmış. Hemen iki polis Çelebi’yi yakalamış. Onu 6-7 Eylül çapulcularından biri sanıp karakola götürmüşler. Çelebinin cebinden 20 dolmakalem çıkmış. Çelebi, zar zor bu 20 kalemin çapul olmadığını anlatmaya çalışmış ama, deftere rasgele yazdığı ‘ince narince’nin ne olduğunu bir türlü anlatamamış. Bu ‘ince narince’ yüzünden epeyi sürünmüş. Sonra cep defterinde ileri gelenlerden bir tanıdığının adresini görmüşler de Çelebi’yi bırakmışlar.”

GÖZLER KİMİ GÖRDÜLER

odalarda oturdum
                        odaları kapladım
sokaklara çıktım
                      sokakları doldurdum
görünen her şey ben oldum
ve her şey beni gören göz oldu
ve ben görünmez oldum

ASAF HÂLET ÇELEBİ

04 ŞUBAT 2016, BirGün


Hiç yorum yok: