Asaf Hâlet Çelebi, renkli kişiliği ve
günlük yaşayışındaki fantezileri, farklı tavırlarıyla herkesin dikkatini çeker.
Betül Kadri, 1946 yılında Çelebi’nin
portresini şöyle çizmektedir:
“Sabahları Beylerbeyi’nden Köprü’ye gelen
vapurda, öğleyin Kapalıçarşı içindeki Çukur Muhallebici’de akşamları da Küllük
kahvesinde görebilirdiniz. Şimdi bu intizamını kaybetti, yolda vakitli
vakitsiz rastlıyorsunuz. Yalnız bir yer müstesna, ona kesin olarak nerede
rastlayacağınızı kestiremezsiniz. Bir yer müstesna dedim, intihab kutusunun
başı. Üstat ne olsa intizamlı adamdır. Daha otuz yıl muntazam adaylığını
koyacağından emin olabilirsiniz.
Orta boylu şişmanca, çay kutuları
üzerindeki Çinli resimlerini andıran, düşük pos bıyıklı, orta yaşta, esmer bir
adam. O bu haliyle Hindistanlı baharat tüccarlarına benzetilebilir. Sivri
topuklarını tahtalarda tıkırdatarak gelir, tesadüfen karşınıza oturur. Dar,
beyaz pantolonu etli kalçalarına yapışır, ekseriya yeşil renkteki ceketi eski
haydariyeleri andırır. Halis, şaldan kravatları için ‘Ben yaptım beyefendi.
Tam on beş asırlık acem el dokumasıdır’ diyor. Alnında ter damlaları…
Gözleri dalgın. Evvelce bir monoklusu vardı. Zavallı monoklü bir kazaya kurban
gitmeseydi şimdi onu göz çukurlarına yerleşmiş görürdünüz.
Ağzında daima baharlı bir tatlı...
Cebinden çıkardığı antika, kıymetli kutular içinde kakule, nemse kimyonu, kaya
tuzu, safran veya franbuvaz şekerlerini yanındakilere de ikram eder. ‘İkbal
buyurulmaz mı hanımefendi? Zihne küşayiş veriyor.’
Üstat son zamanlarda pek rahat görünüyor.
Şairin arkasından sokaktan geçerken mahalle veletlerinin ‘Om Mani Padme Hum’
diyerek teneke çaldıkları rivayet olunuyor.”
Çelebi’nin bir özelliği de kimi meyhanelerde şiirlerini
masaya çıkarak okuması...
Fikret Adil, Galatasaray’da “Kutu” lokantası sahibiyle
anlaşmıştır.
Burada haftada bir yazarlar, ressamlar, tiyatro
sanatçıları toplanarak hem içecekler hem de sanat üzerine konuşacaklardır.
Yine böyle bir akşam, Asaf Hâlet Çelebi masanın üstüne
çıkıp şiirini okumadan önce D Grubu ressamlarından, kübist çalışmalarıyla
bilinen Salih Urallı onu masa örtüsüyle sarıp sarmalayarak Romalı bir imparator
süsü vermek ister.
Fakat, gelin görün ki, Çelebi benzeye benzeye Balzac’a
benzemiştir.
Çelebi, o gece orada kendi şiirlerini Arnavut ağzıyla
okur, bu da reessamlar Sabri Berkel, Nurullah Berk, Leopold Levy’nin
gülüşmelerine yol açar.
Bu olaya tek gülmeyen ise tiyatrocu İ.Galip Arcan’dır
ve bu olay üzerine o geceden sonra şair olmaya karar verecektir.
Çelebi şiirleri kadar yaşamı ile de ilginç bir
kişiliktir.
Haldun Taner’in tanıklığına göre yakasına çiçek takıp
kökünü mendil cebine yerleştirdiği küçük bir şişenin suyu ile beslemektedir. Bu
çiçek yüzünden ona “Vazolu Şair” adını takacaklardır.
Münevver Ayaşlı’ya göre Galatasaray Lisesi mezunudur.
Fransızca konuşamaz, ama çok iyi Fransızca bilir ve çevirileri çok güzeldir.
Aziz Nesin’e göre bir tutkusu da dolmakalemlerdir.
Dolmakalem tamir eder, cebinde yirmi-otuz dolmakalem
taşır.
Aziz Nesin bir dolmakalem macerasını, 1958 yılında
“Akşam”da yer alan yazısında şöyle anlatacaktır:
“6-7 Eylül
hadiselerinin ertesi günü, yolda giderken, birden aklına gelmiş, yeni aldığı
bir dolmakalemi muayene için defterine, eski Türkçe ‘ince narince’ diye yazmış.
Hemen iki polis Çelebi’yi yakalamış. Onu 6-7 Eylül çapulcularından biri sanıp
karakola götürmüşler. Çelebi’nin cebinden 20
dolmakalem çıkmış. Çelebi, zar zor bu 20 kalemin çapul olmadığını anlatmaya
çalışmış ama, deftere rasgele yazdığı ‘ince narince’nin ne olduğunu bir türlü
anlatamamış. Bu ‘ince narince’ yüzünden epeyi sürünmüş. Sonra cep defterinde
ileri gelenlerden bir tanıdığının adresini görmüşler de Çelebi’yi bırakmışlar.”
GÖZLER KİMİ
GÖRDÜLER
odalarda oturdum
odaları kapladım
sokaklara çıktım
sokakları doldurdum
görünen her şey ben oldum
ve her şey beni gören göz oldu
ve ben görünmez oldum
ASAF HÂLET ÇELEBİ
04 ŞUBAT
2016, BirGün
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder