19 Kasım 2015 Perşembe

ŞARABI YARIM KALDI

Geçen 14 Kasım Cumartesi Orhan Veli’nin 65. ölüm yılıydı.
36 yılda yaşadığı o günler, şairin Yüksekkaldırım’da Eleni’yi öpüp Melahat ile Alemdar sinemasına gittiği günlerdir.
O günler, denizden yeni çıkmış ağların kokusunda yelkovan kuşlarının peşi sıra ada ada dolaşmanın günleridir.
O günler, dinmiş lodosların uğultusu içinde İstanbul’u dinlemenin günleridir.
O günler, Ankara’da Karpiç Lokantası’nda Yahya Kemal ile şiir üzerine düello edildiği günlerdir.
İşte kavgayla döğüşle, içkiyle işretle aralıklı bu günler, 10 Kasım 1950 gecesine kadar zamanın kozasını örmeye edecektir.
Fakat o gece, Ankara’da bu koza aniden yırtılır.
Şair, o gece karanlık bir sokakta içkili bir vaziyette yürürken belediyenin kazdırdığı bir çukura düşecektir.
Başında hafif bir yara vardır.
İki gün sonra da Kapalıçarşı’nın giyilmemiş çamaşır kokusuyla İstanbul’un yolunu tutacaktır.
Kafatasının içinde Beykoz’daki çocukluğundan yadigâr ayva ve nar kokusu yerine müthiş bir ağrı hüküm sürmektedir şimdi.
14 Kasım Salı günü bir arkadaşının evinde öğle yemeğine oturduğunda fenalaşır. Hemen hastaneye kaldırılır. Doktorlar “alkol zehirlenmesi” derler ama, canının yongasını biçen beyin kanamasıdır.
O gece saat 20.00’de komaya girecek ve 23.20’de de can kuşu ten kafesinden uçacaktır.
Ve şairin ölümünün nedeni, 15 Kasım 1950 Çarşambanın gazetelerinde “alkol yüzünden zehirlendi” olarak yer alacaktır.
16 Kasım Perşembe günü Sanat Dostları Cemiyeti tarafından yüzünün kalıbı alınır, bu arada da şaire otopsi yapılır.
Asıl ölüm nedeni işte o zaman anlaşılacaktır: Beyin kanaması...
17 Kasım Cuma günü cenazesi Beyazıt camisinden kaldırılır. Gazeteciler Cemiyeti’ne getirilen tabutu, Sirkeci’ye kadar eller üzerinde taşınacak ve Aşiyan mezarlığında toprağa verilecektir.
Orhan Veli’nin İstanbul’a geldiğinde çok sık gittiği Lambo’nun meyhanesi Çiçek Pasajı’nın arka sokağında, tramvay büyüklüğünde bir mekândır.
Sait Faik, Mücap Ofluoğlu, Orhan Kemal, Suavi Koçer, Bedri Rahmi, Orhan Peker, Abidin Dino gibi şair, yazar, ressamların uğrak yeridir.
Lambo Çar yanlısı bir Rustur.
Ucuz şarap satar. Mürefte şarabını Trakya şarabı olarak sunar. Kimi zaman da lüks şarap şişelerine kaliteli şarapları enjekte eder. Ancak bu, müşteriler için değil, kendi “familya”sı içindir.
Lambo’nun bir veresiye defteri vardı.
Defter zamane şairlerinin yazdığı şiirler ve Lambo’ya şarap borcu olanların adlarıyla doludur.
Galiba “komünist” suçlamasıyla meyhane kapanınca, defter de kaybolacaktır.
O yılların müdavimlerinden Erol Günaydın’a göre deftere “Milli Emniyet” el koymuştur.
Meyhanenin bir özelliği de müdavimlerin şişede kalan şarabı daha sonra içmek üzere Lambo’ya teslim etmeleridir.
Bu nedenle herkesin şarap şişesi işaretlidir.  
“Canan ki Degüstasyon’a gelmez,
Balıkpazarı’na hiç gelmez!”
Orhan Veli’nin kendi eliyle bankonun üzerinde yazdığı ve Lambo’ya adadığı bu iki dize ise uzun yıllar bir camekânda yaşamını sürdürecektir.
Macit Cevat’ın aktardığına göre Orhan Veli, ölümünden önce, “son akşam” Lambo’nun meyhanesindedir. (SEK, s: 3, 1976)
Şarabından bir kaç yudum içmiştir ki, bir haber gelir.
Ankara’dan bir arkadaşı gelmiştir, onu beklemektedir.
Orhan Veli, yarım kalan şarabını Lambo’ya teslim eder ve gider.
Ve ertesi gün şairin ölüm haberi gelecek, şarap şişesi ise Lambo’nun rafında kalacaktır.
Ya şarabın hepsini içseydi…


19 KASIM 2015, BirGün

Hiç yorum yok: