1001 Gece
Denemeleri’nin nakış ustası Salâh Birsel’e göre, onun deyişiyle “kolaycı yazarlar”ın
başında Ahmet Mithat vardır. Üstat, altı büyük kitabını üç yılda döktürmüştür.
Çağdaşlarına göre “Kırk beygir gücünde bir yazı makinesi”dir. (Şiir ve Cinayet,
Çağdaş Yayınları, 1975)
Ahmet Mithat, “Tercüman”
gazetesini çıkardığı günlerde yazarların işi bırakması üzerine gazetenin bütün
yazılarını tek başına yazacaktır.
Hüseyin Rahmi de Ahmet
Mithat’ın izinden giden bir yazardır. Nedeni de gazetelerden tefrika başına
para almasıdır.
Eski zamanda “tefrika”
yazarların ek bir geçim aracı idi, özellikle de romancılar için…
Roman önce bir
gazetede ya da haftalık dergide tefrika edilecek, sonra bir yayınevi tarafından
yayımlanacaktır. Böylece yazar hem gazeteden, hem yayınevinden telif almış
olacaktır.
Klasik Rus
romanlarının uzunluğunu tefrika geleneğine bağlayanlar olmuştur. O yılların
gazeteleri son sayfalarını roman ya da öykülerine ayırıyordur. Yazar da o
sayfanın tamamını dolduracak kadar yazmak zorundadır. Bu da daha sonra kitap
olarak çıkacak roman ya da öykülerin sayfalarının çokluğuna işarettir.
Birsel’e göre Şair-i
Âzam Abdülhak Hamit, “O, benim içtenliğimdir.” dediği Makber'i kırk günde
yazmıştır.
Hamit'in bir özelliği
de gürültüsüz yerde çalışamamasıdır. “Pek fena huyum vardır. Yazarken ses
duymalıyım.” der.
Melih Cevdet Anday’ın
iki daktilosu vardır. İkisi de çalışmadığı zaman elle yazmaktadır. “Elle yazmaya
da alıştım” demişti bir konuşmamızda, “Biraz da bundan memnunum. Çünkü
daktilonun gürültüsü var. Bu yüzden sessiz ve sakin bir yazı usulü elle yazmak.
Kolay da geliyor bana. Alıştım, şikâyetim yok.”
Muzaffer Buyrukçu, ona
söz söylenmemesi şartiyle en korkunç gürültü içinde bile çalışabilir. “Duymam
çünkü” der ve ekler: “Duyduğum sesler hikâyemin ya da romanımın evreninde yaşayan
kişilerin sesleridir. Kahvede de, işyerlerinde de yazabilirim. Yer seçmem.
Yeter ki yazacak bir şeyim olsun. Çalışırken sadece kahve ve bol bol sigara
içerim...”
Halit Ziya da
dirseğini dayayacak bir yer bulur bulmaz yazı yazmaya başlar. Sabahmış akşammış
aldırmaz.
Salâh Birsel ise sabah kahvaltıdan yarım saat önce yazı başına oturur.
“O yarım saatte çalışırsam aklımın bütün altınını kâğıdın üzerine dökmüş
oluyorum” diyecektir.
Yusuf Atılgan masa
başında çalışamaz. Bir sedire oturarak yazar yazılarını. Çok hızlı yazan biri
değildir.
Falih Rıfkı Atay da
kolay yazanlardandır. Bir yazısını yarım saatin içine sığdırmasını bilir.
Ama kolay ve çabuk
yazma rekoru Hüseyin Cahit Yalçın’dadır. Onun bir saat içinde dört başyazı
yazdığı çok görülecektir.
Bunların tersine Tevfik
Fikret kendini büyük sıkılara sokmadan bir şiirin üstesinden gelemez.
Damadı Ömer Rıza
Doğrul’a göre “Yapıtlarını en çok yırtan sanatçı” Mehmet Akif’tir. Ama şunu da
ekler: “Kolay yazmış sanmanız için elinden geldiği kadar güç yazardı.”
Ahmet Haşim ile Yahya
Kemal ise kuyumcu titizliğiyle çalışırlar..
Birsel’e göre, Yahya
Kemal bu konuda bütün şairlere taş çıkartır. “Açık Deniz”i 15 yılda yazmıştır.
En kısa zamanda yazdığı “Deniz” şiiri ise bir yıllıktır.
Sermet Sami Uysal’ın
yazdığına göre, 1933 yılında yazılmaya başlanan “Rindlerin Ölümü”nün birinci
dörtlüğünün son dizesi uzun bir beklemenin sonunda çıkmıştır ortaya.
Yahya Kemal o gün
arkadaşı Celal Sofu’nun bağındadır. Bir merdivenden inerken birden o ünlü :
“Eski Şiraz'ı hayal ettiren ahengiyle”
dizesi şairin ağzından dökülmeye başlar.
Ahmet Haşim de kimi
şiirlerini 15 yılda tamamlayabilmiştir. Düzyazılarını da büyük emekler, büyük
çabalarla yazacaktır.
Ben de gazete
yazılarımı çok hızlı yazmışımdır. Bir habere ya da röportaja giderken önce bir
hazırlık çalışması yaparım ve nerede olursa olsun yazarım. Zaman ve mekân artık
önemli değildir.
“Taşın ve İnancın
Şiiri Mardin” kitabını 20 günde yazmışımdır.
Şiirler ise önce
kafamda mayalanır. Bu arada bir cep defterine notlar alırım, kırık dökük
dizeler yazarım. Zamanı gelince de şiir kendisini ele verecektir.
RİNDLERİN
ÖLÜMÜ
Hafız’ın kabri olan bahçede bir gül
varmış;
Yeniden her gün açarmış kanayan
rengiyle.
Gece; bülbül ağaran vakte kadar
ağlarmış
Eski Şiraz’ı hayal ettiren ahengiyle.
Ölüm asude bahar ülkesidir bir rinde;
Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca
tüter.
Ve serin serviler altında kalan
kabrinde
Her seher bir gül açar; her gece bir
bülbül öter.
26 KASIM 2015, BirGün
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder