Kırk
kuşağı şairlerinden, sinemacı Orhon Murat Arıburnu’nun içki ile arası pek hoş
değildir. Fakat evinde dostlarını ağırlayacak içki bulundurmayı da pek sever.
Üstelik
içki şişelerini dolaplarda saklamaz, salonda iplerle tavana asar.
Hemen
hemen her koltuğun yanında tavandan sarkmış bir içki şişesi bulunur.
1946 yılında (tarihi Salâh Birsel veriyor) Arıburnu, Hacı
Emin Efendi sokağında otururken bir pazar sabahı evine gelen Behçet Necatigil,
Oktay Akbal ve Salâh Birsel’i de yine böyle bir odada, duvardan duvara salıncak
gibi sallanan içki şişeleriyle karşılar.
Şişeler
her üç konuğu iyisinden büyülemiş, şişelerin içindekiler ise adeta onları yere
sermiştir.
Bereket
Arıburnu, içki şöleninin arkasından bol biberli bir “şakaşuka” (Birsel’e göre
meyhanelerdeki adıyla menemen) şölenini de uygulama alanına koymuş ve bizimkiler
de ayılmışlardır.
O
günden sonra da Akbal, Necatigil ve Birsel içkiye değil, “şakşuka”ya tövbe
edeceklerdir.
Bir
dönem şiir sergileri pek rağbettedir, özellikle resimli olanları...
Arıburnu
da “resimli şiir sergisi” açanların ilki olarak bilinmektedir.
Beyoğlu’nda
bir mobilya mağazasında açtığı şiir sergisi de büyük ilgi toplayacaktır.
Fakat
serginin kapısına insanların beline kadar gelen bir kurdele bulunmaktadır.
Bu
nedenle sergiyi gezmek isteyenler yarı beline kadar eğilmek zorundadırlar.
Nedenini
Arıburnu açıklayacaktır:
“Şiire
saygınızı gösterin!”
Arıburnu
bir süre bir devlet dairesinde çalışır.
Öğle
yemekleri dörder kişilik masalarda yenmektedir.
Arıburnu
da her öğle iki genç bayanla masaya oturmaktadır.
Bir
gün bakar ki masası değiştirilmiş, yerinde şefi oturmakta...
O
gün hemen görevini bırakacaktır.
“Masa” Arıburnu’nun yaşadığı gibi bir “istifa” mektubu
olması yanında, bir şiir sergileme mekânıdır da...
Mesela Asaf Halet Çelebi’nin şiir sergisi açtığı pek
bilinmez ama, kimi meyhanelerde
şiirlerini masaya çıkarak okumayı sever.
“Asmalımescit’74”ün yazarı Fikret Adil, Galatasaray’da
“Kutu” lokantası sahibiyle anlaşmıştır.
Burada haftada bir yazarlar, ressamlar, tiyatro
sanatçıları toplanarak, hem içecekler hem de sanat üzerine konuşacaklardır.
Yine böyle bir akşam, Asaf Halet Çelebi masanın üstüne
çıkıp şiirini okumadan önce ressam Salih Urallı onu masa örtüsüyle sarıp
sarmalayarak Romalı bir imparator süsü vermek istemektedir.
Fakat Çelebi benzeye benzeye Balzac’a benzemiştir.
Çelebi, o gece orada kendi şiirlerini Arnavut ağzıyla
okur, bu da ressamlar Sabri Berkel, Nurullah Berk, Leopold Levy’nin
gülüşmelerine yol açar.
Bu olaya tek gülmeyen ise oyun yazarı, tiyatro ve sinema oyuncusu İ.Galip Arcan’dır ve bu olay üzerine o
geceden sonra şair olmaya karar verecektir.
*
Lanet okumayı sevmem ama, Suruç’taki kanlı saldırıya
yapanlara binlerce lanet olsun.
23 TEMMUZ 2015, BirGün