Fransızca yazan, Fas asıllı şair ve elbette romancı Tahar
Ben Jelloun, “Duygular Labirenti”nde, sevgilisi ile Napoli sokaklarında dolaşırken
şu sorunun muhatabı olur:
“Napoli’de neyi sevdiğini söyle.,,”
Şair, önce kısa bir yanıt verir:
“Napoli’de ne müzeleri, ne kiliseleri, ne yapıları, ne
de denizi seviyorum.”
Ve ardından hayatın karmaşası üzerine oldukça uzun bir
liste yapar:
İki balkon arasına gerilmiş ipte kuruyan çamaşırlardan
pazar yerlerine, bazı kadınların taklit parfümlerinden postada kaybolan
kartpostallara…
Bu listeyi de şu cümleyle bağlar:
“Eski şehirde kaybolmuş Faslı kadını (ki şairin
sevgilisidir) ve onun elini tutan kendimi (seviyorum)...”
Bir şehir, bir şair için nedir?
Duygularının hangi labirentinde yer alır?
Kimin söylediğini şimdi hatırlayamadığım bir söz var,
gençliğimden yadigâr.
Dağda yaşayanlar, yani dağlılar arasından pek şair
çıkmazmış... Misal olarak da İsviçre’yi verirler, dünya çapında bir şairleri
olmadığı için...
Demek, şiirin de şairin de denizle bir ilintisi var,
her ne kadar Tahar Ben Jelloun denizi sevmiyorum dese de...
Doğrusu, kendi adıma denize akraba olmayan bir şehirde
yaşayabileceğimi düşünemiyorum.
Geç gençliğimde askerliğimi yaparken en çok
özlediklerimin listesinde denizdi ilk sırayı alan; denizin duru mavi, hırçın
yeşil yüzüydü, hayal ve hülyalarımı dalgalarının kolları arasına bırakmasam
da...
Denizdi çünkü hasretimin öteki adı olarak İstanbul’un
silueti ardında sılasını arayan...
Yine Tahar Ben Jelloun misali söylersek, “bir şehir;
bir yüzler, bedenler, anılar kalabalığı” mıdır?
Elbette...
O şehri sevmek, o şehirde yüz yüze gelinen yüzleri,
bedenleri bedeninize akraba bedenleri, anıları anılarınıza yadigâr anıları da
sevmek değil midir?
Galata ve Kız kulelerini, Ayasofya’yı, Saint Antuan
kilisesini ve Sultanahmet camisini, Kariye’yi ve Aya İrini’yi, Topkapı ve
Çırağan saraylarını seviyorum.
Çengelköy’de rıhtımda balık tutan ihtiyara “Kırmızı
balık o yemi yeme” diye türkü savuran küçük kızı da, Kuzguncuk’ta yaşlılığının
balkonuna ilk gençlik anılarını asan o ihtiyarı da seviyorum.
Maçka parkında sevgilim ile ay ışığını yorgan niyetine
üzerimize çekerek sabahladığımız kırk yıl öncesinin o nisan gecesini ve
sevgilimi de seviyorum.
İstanbul ki anların ve anıların yadigârıdır nice
hayata, hayatlara ve hayatıma...
Denizle arkadaş şehirleri seviyorum.
Bir de bu yüzden İstanbul’u seviyorum.
17 HAZİRAN 2015, BirGün
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder